Yahudi Halkından Azlime Dair Mektup – Bertell Ollman
Bazen elimizi taşın altına sokmalıyız. İnsan yaşamı tehlike altında, insanlık onuru darboğazdayken, ulusal sınırlar ve hassasiyetler geçersiz hale gelir. Ne zaman bir yerlerde kadınlara veya erkeklere ırkından, dininden veya siyasi görüşlerinden ötürü zulmediliyorsa, o yer –o anda– evrenin merkezi haline gelmelidir. (Elie Wiesel, Nobel Barış Ödülü teşekkür konuşması, 10 Aralık 1986). |
Ölmeden hemen önce veya ölüme çok yakın olduğunuza inandığınız bir anda son düşünceniz ne olurdu, hiç merak ettiniz mi? Ben merak edenlerden biriyim; ve birkaç yıl önce yaşam tehlikesi olan bir ameliyat için bıçak altına yatmadan hemen önceki dakikalarda bunun cevabına eriştim. Hemşireler sedyemi ameliyat odasına doğru sürerlerken bilincimde, bir anda, beklenileceği gibi ölüm korkusu değil bir Yahudi olarak ölme fikrinin yarattığı berbat endişe peydah oldu. Hayatımın, artık kendisiyle özdeşleşemediğim bir halka hâlâ göbek bağı ile bağlı olarak sona erecek olması beni dehşete düşürmüştü. Bunun benim “son” düşüncem olarak ortaya çıkması o an beni fazlasıyla şaşırtmıştı, ve hâlâ da şaşırtıyor.
Bu ne anlama geliyordu… ve neden bir halktan kopmak bu kadar zor? Ben, hiç sinagoga gitmeyen, koşer’e* riayet etmeyen, fakat evde çoğu zaman Yidiş** konuşan ve kendilerini Yahudi sayan Rus Yahudisi bir anne babanın oğlu olarak Milwaukee’de dünyaya geldim. Dört yıl İbrani okulunda okudum ve sonrasında da Bar Mitzvah*** törenim yapıldı. Böyle bir çocukluk geçirmiş biri olarak, 16-17 yaşlarına gelip de ateist olana kadar, belli belirsiz bazı Yahudi inançlarına bağlı kaldım. Ateist olduktan sonra dahi, her ne kadar bunu artık tanımlamam gittikçe güçleşiyorduysa da, kendimi bir şekilde Yahudi olarak görüyordum. Arkadaşlarımdan bazıları siyonist olmuşlardı. Fakat, her ne kadar kısa bir süreliğine siyonist bir gençlik kulübünde basketbol oynamış olsam da beni davalarına devşirmekte pek bir mesafe katedemediler. Sanırım bunun başlıca nedeni bu davanın sac ayağını İsrail’e taşınma çağrısının oluşturmasıydı. Yine de bu dönemde Holokost ve dünyanın değişik yerlerinde Yahudilere yapılan eziyetler konusunda öğrendiklerim bir Yahudi anavatanı fikrine sempati duymama yetmişti. Fakat bunun, her zaman söylediğim gibi, orada halihazırda yaşamakta olan Filistinlilerle bir tür anlaşmayla gerçekleşeceğini varsayıyordum.
Bir sosyalist ve enternasyonalist olmam 1960’ların ortasında, Wisconsin Üniversitesi’nde öğrenciyken gerçekleşti. Milwaukee, en azından benim dönemlerimdeki Milwaukee, bir tür taşraydı. Madison ise bana dünyanın her tarafından gelen insanlarla tanışma fırsatları sunuyordu, ben de bunların tadını çıkarıyordum. Sanırım oradaki ilk yılımda her türlü yabancı öğrenci organizasyonuna ve sayısı çok da az olmayan ilerici siyasi kulüplere katıldım. İsrail/Filistin meselesine dair pek çok şey duyduğum yer de Madison’dır. Fakat bu kez burada meseleyi Milwaukee’den gelme bir Yahudi olarak değil, Yahudilerin ve Arapların eşit bir parçası olduğu bir insanlık camiasının parçası, bir enternasyonalist olarak öğreniyordum.
Daha sonraki yıllarda, İsrail ve Filistinliler arasındaki çatışma kötüden daha kötüye ve daha sonra da iyice kötüye doğru gittikçe, iki sürpriz gelişme cereyan etti (en azından benim için sürprizdi bu gelişmeler). Her iki tarafa da adilane davranmak için elimden geleni yapsam da kendimi gittikçe İsrail karşıtı bir konumda buldum. Halbuki içlerinde kendilerini hiçbir zaman siyonist addetmemiş bazı Yahudi arkadaşların da bulunduğu pek çok Amerikalı Yahudi o dönemde İsrail davasının hevesli destekçileri olmuşlardı. 1980’lerde, ilk intifada ile birlikte İsrail’in Filistinlilere karşı baskısı ve kibri öyle kötü bir noktaya gelmişti ki böyle suçları işleyenlerle ve Amerikan Yahudilerinin yaptığı gibi tüm bunlara kılıf uyduranlarla aynı halkın bir parçası olmak beni daha o zamanlar irkiltmişti. Şimdi ise durum öyle bir noktaya ulaştı ki, Yahudilikten azlimi isteyecek duruma geldim. Sorun bunun nasıl yapılabileceği? Bir kulübü, bir dini (din değiştirebilirsiniz), bir ülkeyi (başka bir ülkenin vatandaşlığını alır, gider orada yaşarsınız) ve hatta bir cinsiyeti (güncel tıbbın olanaklarından yararlanırsınız) bırakabilirsiniz, ama içine doğduğunuz bir halktan nasıl koparsınız? Kiliselerinin eylemlerinden rahatsızlık duyan bazı Fransız Katoliklerinin Papa’ya vaftizlerini geçersiz kılacak bir belge istemiyle mektup yazdıkları söylenir. Bu bana yol gösterir mi acaba? İyi ama ben kime yazacağım? Ve ne talep edeceğim? Düşündüm, ve sonunda Tikkun’a* yazmaya ve sesimi duyurmalarından başka hiçbir şey istememeye karar verdim.