Sepetim (0) Toplam: 0,00 TL

Rusça çevirmeni Nuri Yıldırım: “Klasik eser çevirisi, antika saat tamirciliği gibidir.”

Dileda Arslan - 25.05.2024 Oggito

 

Nuri Yıldırım ile çeviri yolculuğunu ve geçtiğimiz günlerde Yordam Edebiyat tarafından yayımlanan yeni çevirisi Geçmişim ve Düşüncelerim üzerine konuştuk.

Dileda Arslan: Uzun yıllar başka bir alanda önemli görevler yürüttükten sonra çevirmenliğe yöneldiniz ve değerli eserleri Rusçadan Türkçeye çevirdiniz. Çevirmenlik yolculuğunuz nasıl başladı?

Nuri Yıldırım: İlk çevirim 1983’te Cem Yayınevi tarafından yayımlanan Seçme Hikâyeler/A. Çehov'du. 1979-81 yılları arasında misafir öğretim üyesi olarak iki yıl Moskova Üniversitesi’nde bulunmuş, Rusça kurslarına devam etmiştim. Çehov çevirime biraz da kendimi denemek için, acaba başarabilir miyim diye başlamıştım. Rusça öğrenip çeviri yapmak isteyenler dili yalın, cümleleri fazla karmaşık olmadığı için genellikle hep Çehov’dan başlarlar, daha kolay olacağını sanırlar. Kısa sürede Çehov çevirmenin, onun lirizmini başka dile aktarmanın hiç de kolay olmadığını anladım. Bu ilk denemeden sonra çeviri yapmadım, çevirinin çok ciddi bir iş olduğunu, kendi yoğun mesleki işlerinizin arasında öylesine yan bir uğraş olarak yapılabilecek bir şey olmadığını gördüm. 2010’da üniversiteden emekli olunca yeniden, bu kez tam zamanlı olarak çeviriye başladım. 

DA: Sizin için bir çevirinin olmazsa olmazları nelerdir? Metni Türkçeleştirirken nasıl bir yol haritası izliyorsunuz?

NY: Orijinal metne sadakat benim temel ilkemdir. Çevirmenin görevi, önce o cümlede yazarın söylemeyi amaçladığı şeyi tam olarak anlamak, sonra da onu eksiksiz olarak Türkçeye aktarmaktır. Çevirilerdeki muğlak, lastikli cümleler genellikle çevirmenin orijinal metni tam olarak anlamamış olduğunun bir işaretidir. Bu durum daha çok hızlı çeviride ortaya çıkar. Klasik eser çevirisi, tıpkı antika saat tamirciliği, kıymetli taş işçiliği gibi asla aceleye gelmez, aksi halde hata kaçınılmaz olur. Çeviride önem verdiğim diğer bir konu romanın ambiyansını, yazıldığı dönemin atmosferini mümkün olduğu kadar korumak, en az hasarla aktarmaktır. Okuyucu bir Rus romanı okuduğunu, olayların serflik Rusyasında geçtiğini her an hissetmeli, kendini orada, onların arasında hayal etmeli. Bu havayı yaratmak için çevirilerime sözlükçe ekliyor, ölçü birimleri, at arabaları adları, yemek adları, coğrafi semboller (step, beryoza vs.), dinî bayramlar, unvanlar, hitaplar (batyuşka, matuşka, babuşka) vb. bazı kilit sözcükleri çevirmiyor, Rusça olarak bırakıyorum.

Bir romanı çevirmeye karar verdiğimde ilk önce yazarın hayatını okuyorum, o eseri hangi ortamda, ne amaçla yazdığını araştırıyorum. Örneğin, Lermontov’un, Gonçarov’un çocukluk yıllarını nasıl, hangi ortamda geçirdiklerini bilmek onların eserlerini daha doğru çevirmenizi sağlayacaktır. Yine, Dostoyevski’nin Yeraltından Notları’nı ne amaçla, hangi atmosfer içinde (bir kısmını ölüm döşeğindeki karısının baş ucunda yazmıştır) yazdığını bilmeden o eserin ruhunu tam olarak kavrayamaz, dolayısıyla da çeviremezsiniz.

Çeviride diğer önemli bir nokta, orijinal metinde tam olarak anlayamadığınız bir deyimle, deyişle, cümleyle vb. karşılaştığınızda üşenmeden, inatla, yanıtı bulana kadar araştırmaktır. Rus romanları özellikle dinî metinlere, mitolojiye, folklore üstü kapalı göndermelerle doludur. Bunları deşifre etmeden yapılan çevirinin orijinal metinle ilişkisi kopar, bütün anlam kaybolur, büyü bozulur.          

DA: 19. yüzyıl Rus edebiyatı yazarları bugün bile büyük ilgiyle okunuyor ve eserleri başyapıt olarak nitelendiriliyor. Rusya'nın, ekonomik ve toplumsal olarak Batı'nın gerisinde olduğu bir dönemde, kültürel olarak öne geçmesi ve Batı'yı edebiyatıyla bu kadar etkileyebilmesini sağlayan ana unsurlar nelerdir?

NY: Rus romanının 19. yüzyılın ikinci yarısındaki mucizevi yükselişini hazırlayan etmenler hep tartışılmıştır. Bu konu üstüne 2015’te “19. Yüzyıl Büyük Rus Romanının Üzerinde Yükseldiği Toprak” başlıklı uzun bir makale yazmıştım.1 Kanımca en önemli faktörler şöyle sıralanabilir: II. Yekaterina’dan itibaren başlayan ve I. Aleksandr döneminde yaygınlaşarak kökleşen edebiyat salon toplantıları, edebiyat topluluk ve çevreleri. İkinci faktör, Napolyon’un kesin yenilgisiyle ve Rusya’nın Avrupa’nın en büyük gücü haline gelmesiyle sonuçlanan 1812 Anavatan Savaşı’nın yarattığı moral üstünlük, ulusal gurur ve özgüven patlaması, Batı’ya karşı eskiden beri duyulan eziklik duygusundan kurtuluştur.

Üçüncü faktör, hem II. Yekaterina hem I. Aleksandr döneminde sayılarında büyük artış kaydedilen edebiyat dergileridir. 1800-1812 arasında sırf Moskova ve Petersburg’da 40 yeni dergi ve gazete yayın hayatına başladı. Hayranlıkla okuduğumuz o büyük romanlar önce, birer edebiyat okulu haline gelen bu Kalın Dergiler’de (Tolstie Jurnali) tefrika edilir, sonra kitap olarak basılırdı. Başka bir etken, başarısız Dekabrist ayaklanmasından (1825) sonra subaylığın gözden düşmesiyle iyi yetişmiş aristokrat aydınların sanata, edebiyata yönelmeleridir. Rusya’da henüz sanayi, finans, bankacılık vb. gelişmediği için o dönemde eğitimli bir kişi için ordu dışında alternatif iş alanı yok gibiydi. Diğer bir faktör, 1830’lardan itibaren sanat ve edebiyatın ilk kez soylu sınıfların dışına taşması, din adamı, tüccar, memur çocukları arasından da hayatını kalemiyle kazanan yazar, gazeteci, edebiyat eleştirmenlerinin yetişmesiydi. Bunun en parlak örneği edebiyat eleştirmeni V. Belinski’dir.   

DA: Çok kısa bir süre önce Aleksandr Herzen'in Geçmişim ve Düşüncelerim isimli dört ciltlik otobiyografisinin ilk cildi Yordam Edebiyat tarafından yayımlandı. Geç de olsa Türkçeye çevrilmiş olması yayıncılık açısından önemli bir olay. Peki sizin için anlamı nedir, neden çevirmek istediniz Geçmişim ve Düşüncelerim'i?

NY: Herzen’in otobiyografisi, Geçmişim ve Düşüncelerim 19. yüzyıl Rus nesrinin doruklarından biri, 1800-1870 dönemi Rusyasının ve Avrupasının bir panoramasıdır. Böyle bir başyapıtın şimdiye kadar Türkçeye kazandırılmaması büyük bir eksiklikti. Uzun süreden beri çevirmeyi düşünüyordum, ancak anıların hacmi ve çok sayıda dipnot koyma gereği gözümü korkutuyordu, sonunda çevirmeye karar verdim. Suçlu Kim? dışında romanı olmadığı için Herzen Türkiye’de diğer Rus yazarları kadar bilinmiyor. Üç kültürlü (Rus, Alman ve Fransız) bir ortamda büyüyüp yetişen Herzen Rus kültür ve düşünce hayatının köşe taşlarından biridir. İlk Rus düşünürü, Rus sosyalizminin babası, Londra’da kurduğu Özgür Rus Basımevi ve çıkardığı Çan gazetesiyle adını despotizme karşı mücadele ve siyasal propaganda tarihine altın harflerle yazdırmış bir gazetecidir, eylemci bir siyasi kişiliktir. 

Herzen’in Geçmişim ve Düşüncelerim’i edebiyatın her janrını içinde barından çok çarpıcı, kendine özgü bir eserdir. O dönemde Rusya’da yazılmış yarı-otobiyografilere, Tolstoy’un Üçleme’sine (1852-57), Sergey Aksakov’un Aile Tarihi’ne (1856) ya da Saltıkov-Şçedrin’in Taşra Denemeleri’ne (1855-57) benzememektedir. Turgenyev’in ifadesiyle, “Geçmişim ve Düşüncelerim, ‘aile dramı üzerine bir anlatı’ değildir, yazarın, sonuna kadar içten olmaya, kendi döneminin ve kendisinin gerçek hikâyesini anlatmaya, çağının hakiki, genel ve özel bir resmini çizmeye çalıştığı bir yapıttır.” Kitaptaki düşünce, duygu, aksiyon ve bilgi bolluğu ilk dikkat çeken şeydir. Anıların ilk iki cildinde Rus hayatı, Rus taşrası, bürokrasi üzerine çok değerli bilgiler ediniyoruz. Fransız gazeteci A. Nefftzer (1820-1876) bunu şöyle dile getirmiş: “Anılarınızın tek bir sayfası, ülke içindeki hayatı, halkın milli ruh ve maneviyatını, olayların özünü başkalarının uzun, yorucu çalışmalarından çok daha fazla ortaya koymaktadır.”

Herzen’in etkileyici, akıcı dili, ince ironisi, seçtiği sözcükler, alegoriler, olayları bir roman havası içinde hikâye edişi Geçmişim ve Düşüncelerim’in kolay okunmasını sağlıyor. Fransız gazeteci Charles du Bouzet, “Kitabınızdaki, okuyucuyu kendine çeken enerjik, diri düşünce ve hedefe kilitlenmiş ihtiras, bitirmeden kitabın başından kalkmanıza izin vermiyor,” diye yazıyordu. Seçilen sözcüklerin gücü ile ilgili olarak Herzen’in arkadaşı İtalyan siyasetçi Aurelio Saffi (1819-90) ise şöyle demektedir: “Sizin kitabınızda sözcük aynı zamanda hem düşünce hem duygu hem de aksiyon demek oluyor, kitabın başarısının sırrı da bu işte!”

Herzen’in anıları zamanın Rus toplumunun hemen her yönüne ışık tutuyor; saraydaki ve üst yönetimdeki kanunsuzluk, keyfilik, bürokrasideki çürümüşlük, gizli polis (Üçüncü Şube), taşrada halkın çaresizliği, serflik düzeninin akıl almaz zalimlikleri, bunların yanında Moskova Üniversitesi’ndeki ve Moskova dergilerindeki canlı fikir ve tartışma ortamı, Alman felsefesine duyulan büyük ilgi, Avrupa’daki siyasi ve felsefi tartışmaların neredeyse eş zamanlı olarak izlenişi… Tüm bunları Herzen’in güçlü kaleminden okuyoruz.  

DA: Henüz okuma fırsatı bulamamış okurlar için ana hatlarıyla bahseder misiniz? Birinci cilt ve devamında hangi olaylar ve başlıklar etrafında ilerliyor anlatı? Okuru nasıl bir eser bekliyor?

NY: İlk iki cilt Herzen’in doğuşundan (1812) ailesiyle birlikte Rusya’dan ayrıldığı Ocak 1847’ye kadarki dönemi kapsamaktadır. Birinci ciltte çocukluğu, üniversite yılları (1829-33), Vyatka’da sürgünde geçen iki buçuk yıl kapsanıyor. İkinci cilt Herzen’in 1838 başında Vyatka’dan Vladimir’e nakli ile başlıyor, daha sonra nişanlısı Natali ile maceralı evliliği, 1839 yazında sürgünün sona ermesi, Moskova’ya dönüş (Mart 1840), Petersburg’da İçişleri Bakanlığı’nda işe başlama, Novgorod’da bir yıllık yeni bir sürgün (1841-42), Petersburg’da Anavatan Notları dergisinde yazmaya başlaması ve Belinski ile dostluk, Temmuz 1842’de bakanlıktan istifa ederek Moskova’ya dönüşü, çeşitli edebiyat ve felsefe çalışmaları, Mayıs 1846’da babasının ölümü, nihayet 19 (31) Ocak 1847’de annesi ve üç çocuğu ile birlikte Rusya’dan ayrılışı kapsanıyor.

Üçüncü cilt 1847-1852 arasını, Paris – İtalya – Paris dönemini kapsıyor. Herzen, 1847 sonbaharında 5 ay sürecek bir İtalya gezisine çıkıyor, devrimci gösterilerin sürdüğü Roma, Napoli ve Sicilya’yı ziyaret ediyor, gösterilere katılıyor. İzlenimlerini mektup şeklinde dört makaleden oluşan “Via del Corco’dan Mektuplar”da paylaşıyor. Şubat 1848 devrimini Fransa’da, İkinci Cumhuriyet’in ilanını Roma’dan izliyor. Mayıs 1848’de tekrar Paris’e dönüyor. Paris emekçilerinin başkaldırdığı “Haziran Günleri”ni heyecanla izliyor, Annenkov ile birlikte katıldıkları bir gösteride polise yakalanıyor.

1848 ve 1849’da “Fransa ve İtalya’dan Mektuplar” ile “Öteki Kıyıdan” adlı eseri üzerinde çalıştı. Avrupa devrimlerinin birer birer yenilgiyle sonuçlanmalarının Herzen üzerindeki etkilerini yine anıların bu cildinde izleyeceğiz. Üçüncü cildin önemli bir bölümü “aile dramı”na ayrılmış. 1851 yılı Herzen için çok kötü bir yıl oldu. Ocak 1851’de, çok sevdiği karısı Natali’nin Alman devrimci şair Herwegh (Herzen’in çok yakın arkadaşı) ile gönül ilişkisi olduğu ortaya çıktı. Kasım 1851’de annesini ve 8 yaşındaki doğuştan sağır ve dilsiz oğlunu bir gemi kazasında kaybetti, cesetleri bulunamadı. Bu acı olayı anıların “Oceano Nox” (Latince, Okyanusta Gece, V. Hugo’nu bir şiiri) başlıklı bölümünde anlattı, eserin en etkileyici bölümlerinden biridir.

Dördüncü cilt İngiltere dönemini, 1852-1864, kapsamaktadır. Avrupa devrimlerinin fiyaskoyla bitmesi ve uğursuz 1851 yılından sonra Herzen büyük bir moral çöküntüsü içinde Avrupa’dan kaçıp kurtulmak ister, önce Amerika’ya gitmeyi düşünür, sonra İngiltere’de karar kılar. Paris’te kendi evindeymiş gibi hisseden Herzen Londra’da yalnızdır. En büyük desteği Londra’daki Polonyalı siyasi göçmen topluluğundan görür. Onların yardımıyla 1853 kışında Kiril alfabesiyle çalışan Özgür Rus Basımevi’ni kurar, Ağustos 1855’te Kutup Yıldızı almanağını, Temmuz 1857’de Ogaryov ile birlikte Çan gazetesini çıkarmaya başlar. Çok verimli, hareketli bir dönemdir bu. Herzen’in evi ve sofrası Londra’daki değişik ülkelerden tüm siyasi göçmenlere açıktır, Özgür Rus Basımevi başta Rusya olmak üzere her yerden akın eden ziyaretçileriyle âdeta Özgür Rus Basın Merkezi gibi çalışmakta, gönüllü muhabir ordusunun Rusya’nın her yerinden gönderdiği haber ve bilgiler Çan’da basılarak Rusya’ya sokulmaktadır. Son ciltte tüm bunları okuyacağız.    

DA: Geçmişim ve Düşüncelerim'in dört ciltlik bir yapıt olduğunu söylemiştik. Peki diğer ciltler ne zaman okurla buluşacak, belirlenmiş bir takvim var mı?

NY: İkinci cildin çevirisini bu sonbahar tamamlamayı planlıyorum. Çok fazla dipnot eklemek gerektiği için bir cilt yaklaşık 8 ayımı alıyor. Bu hesaba göre 2026 ortalarında tüm eser çevrilmiş olur diye umuyorum.

Herzen’in asıl kalem oynattığı alan edebiyat olmamasına rağmen kitap boyunca oldukça edebi bir anlatımı tercih ettiğini ve bu işin altından da belli başlı Rus romanlarını aratmayacak biçimde kalktığını görüyoruz. Ayrıca yazdıkları önemli romancıların da takdirini kazanmış. Bu çerçevede Herzen’i bir edebiyatçı olarak değerlendirebilir miyiz? Sizce yazar tam olarak nerede duruyor yazın dünyası içinde?

Herzen çok yönlü bir kişilik: Devrimci bir siyaset adamı, edebiyatçı, düşünür, gazeteci, yılmaz bir özgürlük savaşçısı (bağımsızlık savaşı veren Polonyalı ve İtalyan devrimciler ile her zaman kol kola), aktivist... Gerçi arkadaşı Bakunin gibi barikatların adamı değil, onun tek silahı çok etkili kalemi…

Herzen küçük yaştan itibaren politikaya, ülke sorunlarına ilgi duyuyor, Dekabristlerin idam edilmesinden çok etkileniyor, hatta bu olayın onun tüm hayatına yön verdiğini bile söyleyebiliriz. 16-17 yaşlarında, arkadaşı, geleceğin devrimci şairi Ogaryov ile birlikte Serçe Tepeleri’nde hayatlarını Dekabristlerin davasına, halkın kurtuluşuna adayacaklarına dair yemin ediyorlar. Üniversitede Stankeviç çevresi yalnızca Alman felsefesiyle ilgilendiği halde, Herzen-Ogaryov çevresi hem politikayla hem Alman felsefesiyle ilgileniyordu. Sonra 1837-38’de Vladimir’deki sürgün sırasında yoğun olarak Hegel okudu, sol-Hegelciliği öğrendi, 1841-42’de Feuerbach’ın eserleriyle tanıştı. 1840’lardaki felsefe ağırlıklı yazılarıyla Düşünür Herzen imajını perçinledi.

Edebiyatçı olarak ilk eseri 1840-41’de Anavatan Notları’nda yayımlanan “Genç Bir Adamın Hatıraları” adlı yarı-otobiyografik romandır, Vyatka’da hayranlıkla okuduğu Heine’den etkiler taşımaktadır. Büyük bir ilgiyle karşılanan romanı Belinski beğendi, Herzen’in hiciv yeteneğini övdü. 1841-42’de Novgorod’da başladığı, yine birçok otobiyografik unsur içeren Suçlu Kim? 1845-46’da yayımlandı. 1840’ların Natürel Okul’unun önde gelen yapıtlarından biri ve despot Çar I. Nikolay döneminde yayımlanmış en cesur toplumsal eleştiri romanıdır. Romanın özgün yanı sosyalist bir tema olan “bedenin rehabilitasyonu” ile Rus edebiyatına özgü “lüzumsuz adam” temasının birleştirilmeye çalışılmasıydı.

Müthiş bir gözlem gücüne, tasvir yeteneğine sahip Herzen’in esas ilgi alanı olarak edebiyatı seçmemesi, kanımca, onun Dekabrist karakteriyle, haksızlığa karşı mutlaka bir şey yapma, despotu alt etme, düzeni değiştirme konusundaki sonsuz hırsıyla ve ihtirasıyla ilişkilidir. O bir aksiyon adamıydı, 1848-49 Avrupa devrimlerinden ümidini kesince gözünü Rus komününe çevirdi, Rus tarzı bir sosyalizm kuramı geliştirmeye çalıştı. Dünyayı büyük romanlar yazarak değiştiremeyeceğini, değişimin politikadan geçtiğini çok erken yaşta anlamıştı.

DA: Geçmişim ve Düşüncelerim'in dışında masanızda hangi dosyalar var? Yakın gelecekte okurlar sizin çevirinizle başka hangi yapıtları okuyabilecek?

NY: Biz 1947 doğumlular öyle fazla uzun vadeli planlar yapamayız artık. Geçmişim ve Düşüncelerim’in üç cildini tamamlamak dışında hiçbir planım yok henüz. Okurlara önceki çevirilerimi okumalarını, okudularsa yeniden okumalarını tavsiye ederim. Klasikler, tanım icabı defalarca okunan ve her seferinde farklı tatlar alınan eserler demektir. Ben şahsen Zamanımızın Kahramanı’nı, Ölü Canlar’ı, Çehov’un Step’ini yılda bir kez okumasam bir eksiklik hissediyorum.

DA: Rus edebiyatına ilgi duyan ve çevirilerinizi takip eden okurlara beş kitap önerisinde bulunur musunuz? Mutlaka okunması gerektiğini düşündüğünüz eserler hangileri?

NY: Rus klasiklerini gerçekten seven bir okur ve çevirmen olarak bu soruyu yanıtlamak benim için zor. Birbirleriyle mukayese edilemeyen şeylerin sıralanamayacağını hepimiz biliyoruz. Klasik sıfatını kazanmış bütün kitaplar benim gözümde aynı düzeydedir. Sorunuzdaki “beş kitap” yerine şöyle üçlü bir yanıt verebilirim belki… Yazar Aleksandr Kudrin kıymetli taş işleyen ustaların masalarında daima bir zümrüt bulundurduklarını, yorulan gözlerini ona bakarak dinlendirdiklerini söyledikten sonra, kendi zümrüdünün ise şu üç kitaptan oluştuğunu söyler: Puşkin’in Yüzbaşının Kızı, Lermontov’un Zamanımızın Kahramanı ve Tolstoy’un Kazaklar’ı. Ama şurası unutulmamalı ki bu üç kitap yalnızca yorulan gözleri dinlendirmek içindi, yeterince dinlenmiş, keçeleşmiş kafaları karıştıracak, derin düşüncelere sevk edecek üç kitap istenseydi liste çok farklı olacak, büyük bir olasılıkla Yeraltından NotlarKaramazov Kardeşler ön sıralara yerleşecekti… Okurlara neden beş önemli Rus klasiği öneremediğimi anlatabildim sanıyorum.

Nuri Yıldırım 1969’da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. 1973-75 yılları arasında University of California, 1979-81 yılları arasında da Moskova Devlet Üniversitesi’nde misafir öğretim görevlisi olarak bulundu. 2010 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi’nden emekli olan Yıldırım, iktisat alanındaki kitap ve makalelerinin yanında, Rusçadan Türkçeye çeviriler yapmaya da devam etmektedir.

Künye: Geçmişim ve Düşüncelerim, Özgün Eser: Aleksandr Herzen, Rusça Aslı: Bıloe i Dumı, Rusçadan Çeviren: Nuri Yıldırım, boyut: 13.5 x 19.5 cm, karton kapak, ISBN 978-605-172-651-9, 416 sayfa, 250 TL.

1 Nuri Yıldırım, “19. Yüzyıl Büyük Rus Romanının Üzerinde Yükseldiği Toprak”, Tuncer Bulutay’a Armağan, Mülkiyeliler Birliği yayınları, Ankara, 2015.



Kapat