Sepetim (0) Toplam: 0,00 TL

MACAR edebiyatının en büyük siması olan Mor Jokai dünya ölçüsünde de en seçkin romancılardan biridir. Romantik romanları yalnız Macaristan’da en çok okunan kitaplar olmakla kalmamış, Macarcanın dar sınırlarını aşarak yabancı ülkelerde de çokça tanınmış, dünya edebiyatının en tutulan romanları arasına girmiştir. Bazı Avrupa dillerine bütün romanlarının çevrilmiş olduğunu ve romanlarının sayısının 120 büyük cilt tuttuğunu dikkate alacak olursak, Jokai’nin dünya edebiyatında ne kadar yayıldığına dair bir fikir edinebiliriz.

Jokai’nin edebî faaliyetini, hayatını ve şahsiyetini inceleyen eserlerin sayısı da küçük bir kitaplık dolduracak kadar çoktur. Bunun içindir ki, büyük romancı ve eserleri hakkında birkaç sayfa içinde tam bir fikir verebilmek kolay değildir.

Bununla beraber, Jokai’nin hayatını ve eserlerini hiç olmazsa çizgiler halinde tanıtmaya çalışacağız.

Jokai, 1825’te Komarom’da asil, Kalvinci bir ailede doğdu. Babası avukattı. Eğitimini Macaristan’ın muhtelif şehirlerinde tamamladıktan sonra 1845’te avukatlık stajını yapmak için Peşte’ye gitti. Yazarlık hayatı da aşağı yukarı bu stajyerlik ile aynı zamanda başlar. 1848’de Petöfi ile birlikte 15 Mart devriminin başında bulunduğu gibi, bundan sonra da Macar özgürlük mücadelelerinde faal bir rol oynadı, bu mücadelelerin sonuçsuz bırakılması üzerine de şurada burada gizlenmek zorunda kaldı. Fakat edebî çalışmalarına bu sıralarda da hararetle devam etti. Sonra affa uğradı. 1861’den itibaren milletvekili olarak parlamentoda bulundu. 1896’da âyan azası oldu. XIX. yüzyılın ikinci yarısında bütün milletçe sevilmiş olan bu büyük romancı hesapsız takdir ve mükâfat gördü. Yazarlık hayatının ellinci yıldönümünde, 1894’te eserlerinin 100 ciltlik özel bir yayımı yapıldı ve bu yayımdan elde edilen abone bedellerinden 100.000 florini millî hediye olarak kendisine sunuldu. 1904’te hayatını kaybetti.

Edebî çalışmalarının değerlendirilmesinde en başta şunu belirtmek gerekir ki Jokai romantik romanın yüzde yüz bir temsilcisidir; bütün meziyet ve kusurları da bundan çıkmaktadır.

Jokai’de romanların ağırlık merkezi her zaman olaydadır; asıl gayesi merak uyandırıcı hikâye vermektir. Bu gaye uğruna bütün öteki düşünceleri arka plana iter, hatta gerekirse feda bile eder. Macarların bu büyük hikâyecisi merak uyandırmak için yazdığı romanlarında hayal kanatlarını açarak okurunun gözleri önüne şaşılacak derecede parlak tablolar çizer. Hayal gücü son derece engin ve göz kamaştırıcıdır; bizler, her günkü insanlar, alçaklarda dolaşan hayalimizle, onun olaylarını ancak hayranlıkla seyrederiz.

Hayal dünyasında bir halk masalcılığı vardır ve bunun içindir ki Jokai’nin romanları birçok bakımdan halk masallarına oldukça yaklaşır. Halk masalı nasıl mekân ve zaman sınırı tanımaksızın yalnızca haz ve hayranlık yaratmak isterse, olayları aralamak bakımından Fransız romantiklerinden ziyade Macar halk masallarından faydalanmış olan Jokai’de de aynı hali görürüz. Hayalinin masala kaçan bu yönü Jokai’yi âdeta kendiliğinden her şeye, hatta en Batıcı renklere bile yer veren exoticum’a çeker. Çoğunlukla memleket sınırları içine kapanmış olan Macar edebiyatına, uzak diyarları, yabancı ülkeleri o getirmiştir. Nitekim kendisi de şöyle der: “Hikâyelerim denizlerde ve onların adalarında, Kuzey ve Güney Amerika’da, eski ve yeni Mısır’da, kayzerlerin Roma’sında ve ihtilalci Roma’da, Paris’te, Petersburg’da (tercihen burada), Lehistan’da, sonra Rus bozkırlarında, Sibirya’da, Kamçatka’da geçer. Türkiye tarihi, Doğu masalları, İstanbul, romanlarımda geniş yer tutar. Bunlara başta Kırım, Kafkasya, sonra İran, Palmira, Afganistan, Çin, Amur Vadisi, Asya’nın ihtişamlı şehirleri, sonra Suriye, eski Filistin katılır. Buradan dönerek Sicilya’ya, bütün İtalyan cennetine, Raguza’ya, Bosna’ya, sonra Prusya’ya ve eski Viyana’ya varırız. Bundan başka ıssız, varlıksız bölgelere, batmış dünya parçalarına, Okyanusya’ya, batmış Liaotung’a, yaklaşılmaz Kuzey Kutbu’na ve gelecek yüzyılın düş ülkesine, hatta tufandan önceki pliyosen dünyasına kanatlanırız.”

Jokai’de karakter tasvirlerinin zayıf oluşu, romanlarının ruh âlemine nüfuz etmeyişi, bazı romanları dışında psikolojik çözümlemelere yer vermeyişi bir dereceye kadar onun masalcı hayal gücünden, romanlarında her zaman okuyucuya zevk verme kaygısından ve nihayet olayın merak uyandırıcı olmasını her şeyden üstün tutuşundan ileri gelmektedir. Bu alandaki eksiklikleri zamanında çok eleştirilmişti, halbuki bu daha ziyade karakter tasviri kabiliyetinin diğer kabiliyetleri kadar güçlü olmayışından ve bunun için bu çeşit tasvirlere yanaşmayışından kaynaklanmaktadır. Önümüze hakiki ruhlar koyamadığı için esasen Jokai’de karakter tasvirinden söz bile edemeyiz. Başkahramanlarında çok iyi ve çok kötü olmak üzere ancak iki tipi vardır. Kadın şahısları da ya melek ya da şeytandırlar. Jokai karakter tasvirindeki bu zayıflığını yine de romanlarında göze çarptırmamasını bilmiştir. Hakiki hayatta görülmeyen bu karakterlere ilkin, çoğunlukla Macar hayatından alınma çizgilerle bir şekil verir, dış görünüş itibarıyla onları Macar yapar. Ondan sonra bu hayat dışı karakterlerin etrafına ikinci derecede tiplerden bir halka örer, ancak bu halkayı meydana getiren ve romanın bir iki yerinde görünen bu tipler hep hakiki hayattan yakalanmış tiplerdir. Bundan anlaşılıyor ki, hikâyenin şurasında burasında göze çarpan ve bunun için uzun, ayrıntılı karakter tasvirine ihtiyaç duymayan bu çeşit tipleri karakterize etmeye Jokai’nin kudreti yetiyordu, nitekim romanlarında yarattığı mükemmel haydut, köylü, kâhya ve benzeri tipler pek çoktur. Eserlerinde böyle ikinci dereceden yaratılmış tiplerin çokluğu birinci derecedeki tiplere hakiki bir renk, geniş bir romantizme çalan hikâyeye de hakikilik hissini verir.

Yaratıcı sanatkâr olarak, yukarıda da söylediğimiz gibi, birtakım eleştirilere hedef olan Jokai’nin ifade yeteneğindeki yükseklikte herkes birleşmiştir. Gerçekten Jokai, ifade yeteneğinin bütün vasıtalarına sahiptir; dili, üslubu, hikâye sanatı hep hayranlık vericidir.

En çok kelime kullanan Macar yazarın ve Macar düzyazısının en büyük üstadının Jokai olduğu nasıl tartışma götürmez bir hakikat ise, onun büyük bir üslup üstadı olduğu da öyle hakikattir. Jokai’nin üslubundaki en karakteristik hatlar sadelik, doğallık, akıcılıktır. Bu üslup aynı zamanda çok renkli, ifadesindeki güzellik ise sürükleyicidir.

Jokai’nin hikâyecilik sanatı da bu eşsiz ifade yeteneğine dayanır. Onun ayarında hikâyeci dünya edebiyatında ancak bir iki tane gösterilebilir, ondan yükseği ise belki hiç gösterilemez.

Jokai’nin edebî şahsiyeti üzerine verilen bu kesiti tamamlamak istersek onun değerli bir vasfına daha dikkati çekmemiz gerekir ki, o da mizahçılığıdır. Bu mizahçılık Jokai’nin geçirdiği zorlu hayata rağmen son güne kadar şaşılacak derecede iyimser ve genç kalan şahsiyetinden doğmaktadır.

120 cilt tutan eserlerinin en önemlileri ise zaman sırasıyla şunlardır:

“Adi Günler” (1846), “Erdel’in Altın Çağı” (Türklerle ilgili, 1851), “Macaristan’da Türk Âlemi” (Türklerle ilgili, 1853), “Beyaz Gül” (Türklerle ilgili, 1853), “Yeniçerilerin Son Günleri” (Türklerle ilgili, 1854), “Bir Macar Nabob’u” (1854), Zoltan Karpathy (1854), “Üzüntülü Günler” (1856), “Eski Babacan Tablabirolar” (1856), “Lanetli Aile” (1858-60), “Yoksul Zenginler” (1860), Yeni Çiftlik Sahibi (1863), “Siyasi Modalar” (1864), “İhtiyarlayıncaya Kadar” (1865), “Taş Yürekli Adamın Oğulları” (1869), “Aşk Budalaları” (1869), “Kara Elmaslar” (1870), Eppur Si Muove (“Dünya Yine De Dönüyor”, 1872), “Gelecek Yüzyılın Romanı” (1872-74), Altın Adam (1873), “Benim, Senin, Onun” (1875), “Ta Kuzey Kutbu’na Kadar” (1876), “Tanrı Birdir” (1877), “Adsız Kale” (1877), “Mahpus Raby” (1879), “Kar Altında Hürriyet” (1879), “İki Kere Ölenler” (1881), Pater Peter (1881), “Darağacına Kadar Sevilmek” (1882), “Löcse’li Beyaz Kadın” (1885), “Çingene Baron” (1885), “Deniz Gözlü Kadın” (1890), “Zengin Yoksullar” (1890), Frater György (1891), “Sarı Gül” (1893), “Yaşlı Adam Kart Sayılmaz” (1898).

Burada çevirisini verdiğimiz Altın Adam, Jokai’nin, uzun bir sıra teşkil eden, masalı andırır romanlarının en tipik örneğidir. Klasik Macar yazarlarından K. Mikszath’a göre bu eser Jokai’nin en şairane romanıdır ve “bir seher rüyası kadar güzel”dir. Roman gerçekten çekici bir güzellik taşımaktadır. Komarom’lu gemi reisi Mihaly Timar’ın hayatını anlatan roman, hakikatin ve hayalin, iyinin ve kötünün, saflığın ve şeytanlığın tasvirleriyle en güzel binbir gece masalı gibi gözlerimizi kamaştırır. Demirkapı’daki yüceliğin tasviri bizi kendine hayran bırakır, sahipsiz adadaki şaşılacak yaşama bayılırız, başkahramanın romantik hayatını biz de yaşar gibi oluruz.

F. Zahir Törümküney’in başarılı çevirisiyle bu tatlı romanı Türk okuruna sunmaktan ayrı bir sevinç duymaktayız.

Mor JOKAI - Yazarın kitapları

Kapat