15 Ekim 1814’te Moskova’da doğan Lermontov henüz 3 yaşındayken tüberküloz hastası olan annesi Mariya Lermontova’yı kaybetti. Penza bölgesinin Tarhanı köyünde yaşayan, kocasını genç yaşta kaybeden anneannesi (babuşka) Yelizaveta Arsenyeva ünlü bir aristokrat aileden geliyordu; çok zengin bir toprak sahibiydi. Lermontov’un babası Yuri Petroviç Lermontov (1787-1831) yüzbaşı iken emekli olmuştu ve maddi durumu iyi değildi. Üç nesil önce İskoçya’dan Polonya’ya gelerek devlet hizmetine giren bir aileden geliyordu. Babuşka, kızı Mariya’nın yüzbaşıyla evliliğine baştan beri karşıydı. Baba Lermontov karısı ölünce oğlunun bakımını Babuşka’ya bırakarak Tarhanı’dan ayrıldı ve küçük bir yurtluğunun bulunduğu
Tula vilayetine döndü. Lermontov’un çocukluğu çoğu kadın olan kalabalık bir akraba topluluğu içinde geçti. Lermontov biyografisini yazan Aleksandr Skabiçevski’nin ifadesine göre, küçük Lermontov kırıp dökmeye eğilimli, sineklere eziyet etmeyi seven, şımarık bir çocuktu; bu yetişme tarzı onun kişiliğini büyük ölçüde etkileyecekti. Küçük Lermontov dönemin diğer soylu zengin çocukları gibi resmî okul eğitimi almadı, evde yabancı öğretmenler tarafından yetiştirildi. İlk mürebbiyesi Alman Christina Rhemer oldu. İlk Lermontov biyografisini (1891) yazan Pavel Viskovatıy’a göre Rhemer disiplinli ve dindar biriydi, Lermontov’a serfler de dâhil tüm insanları sevmeyi öğretmeye çalıştı. Rhemer’in anlattığı Alman masal ve efsaneleri onun hayal gücünün gelişiminde yardımcı oldu. Üç yıl süren, halsizlik şeklinde kendini gösteren bir hastalık geçirdi. Yarım kalmış “Hikâye” adlı otobiyografik denemesinde Saşa Arbenin karakterinin ağzından bu hastalık dönemini anlatır. Yatakta düşünmeyi öğrendiğini, bol bol hayal kurduğunu, kendini Volga haydutları arasında hayal ettiğini yazar. İkinci eğitmeni 1812’de esir düşmüş Fransız Albay Capet oldu. Lermontov’a coşkulu Napolyon hikâyeleri anlattığı için eğitmenleri içinde en çok onu seviyordu. Daha sonraki eğitmenlerinden Yahudi asıllı Alman Levis’ten Goethe ve Schiller’i, Fransız Gendrod’dan doğa bilimleriyle ilgili konuları, İngiliz Windson’dan ise Byron ve Shakespeare’i öğrendi.
Babuşka torununun bozuk sağlığına iyi gelir düşüncesiyle Lermontov’u 11 yaşındayken (1825) Kafkasya’ya, kaplıcalar şehri Pyatigorsk’a götürdü. Vahşi doğa onu derinden etkiledi, Lermontov Kafkasya’ya hayran kaldı. İleride yazacağı büyük eserlerin çoğu (“Şeytan”, “Mtsıri”, Zamanımızın Kahramanı ve onlarca şiir) Kafkasya’da geçecek ve kendisi de burada düelloda ölecekti.
Baba Yuri Lermontov oğlunu görmek için zaman zaman Tula’dan Penza’ya gelip gidiyordu. Ancak Babuşka torununu kaçırmasından korktuğu için onun gelmesini istemiyordu. Her gelişinde Saratov’da yaşayan kardeşine haber göndererek gelip torununu korumasını istiyordu. Babuşka, babasının çocuğu alması halinde onu mirasından mahrum bırakacağını söyleyince, baba, Lermontov’un 16 yaşına kadar onun yanında kalmasına izin verdi. 1827 yılında Lermontov ilk kez babasının Tula’daki çiftliğine gitti. Aynı yıl Babuşka ve Lermontov Moskova’ya taşındılar. Lermontov 16 yaşını doldurunca kavgalar yeniden alevlendi, Babuşka hasta düştü. Lermontov hasta anneannesini bırakamayacağını, onunla kalacağını söyleyince, baba, oğluna kızarak Moskova’yı terk etti ve birkaç yıl sonra da (1831) öldü.
Babası ile Babuşka arasındaki kavgalar küçük Lermontov’u derinden etkiliyordu. 16 yaşında Almanca olarak yazdığı Menschen und Leidenschaften (İnsanlar ve Tutkular, 1830) adlı dramada Babuşka iç karartıcı, baba ise sıcak renklerle tasvir edilmiştir. Hem bu dramada hem de onun peşinden yazdığı “Tuhaf Adam” (Strannıy Çelovek, 1831) dramasında oyun, kahramanın intiharıyla sona ermektedir. Viskovatıy, Baba ile Babuşka arasında seçim yapmak zorunda bırakılan Lermontov’un bu yıllarda intiharın eşiğine kadar geldiğini iddia etmektedir. 1828 sonunda anneannesi Lermontov’u Moskova Üniversitesi’ne ait, sadece soylu ailelerin çocuklarına hizmet veren yatılı bir okula yazdırdı, öğrenciler akşamları eve çıkabiliyordu. Okulun öğretmenlerinden şair Aleksey Merzlyakov ile Rusça ve Latince öğretmeni Aleksey Zinovyev’in Lermontov’a katkısı büyük oldu. İlk taklit şiirlerini (Puşkin’in Çerkezler’i ve Kafkas Esiri, Byron’un Prisoner of Chillon’ı gibi) bu okulda yazmaya başladı. Elle yazarak hazırladığı ve Utrennaya zarya (Sabah Kızıllığı) adını verdiği amatör bir edebiyat dergisini 2-3 sayı çıkarmayı başardı. Lermontov bu yıllarda (henüz 14-15 yaşında) en çok Puşkin’in ve Byron’un etkisi altındaydı. Öte yandan, Romantik akımın Rusya’daki öncüsü şair Jukovski’yi, orijinal dillerinden Schiller’i, Chateaubriand’ı (Atala, 1801) okudu. Romantik akımın baş eserlerinden biri olan, cennetten kovularak ebedî yalnızlığa mahkûm edilen şeytanın bir ölümlüyle aşkını konu alan manzum eseri (poema) “Şeytan”ın (Demon) ilk taslağını 1829 yılında yazmaya başladı, eser 1839 yılında tamamlandı.
Lermontov 1831 yılı başında sınavını kazanarak Moskova Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne girdi. İçine kapalı yapısı, uyumsuz, herkesi küçümseyici mizacı Lermontov’un üniversite hayatını çok olumsuz etkiledi. Aynı yıllarda Moskova Üniversitesi’nde bulunan Belinski, Herzen, Stankeviç gibi ilerici gençlerle ve onların gruplarıyla herhangi bir ilişki kurmadı, yatılı okuldan arkadaşlarıyla olmayı yeğledi. Üniversitede aynı sınıfta okuyan Vistengof’un hatıralarına göre, Lermontov sınıfta tek başına bir köşede oturan, sürekli okuyan, profesörlerin anlattıklarını dinlemeyen, “Ne okuyorsun?” diye sorulduğunda soran kişiyi azarlayan biriydi. Bu ilgisiz tavrına rağmen Lermontov öğrencilerin hukuk profesörü Malov’u protesto eylemine aktif olarak katılmış ve uyarı cezası almıştır. Üniversitenin ilk yılında kolera salgını dolayısıyla dersler çoğunlukla yapılamadı. İkinci sınıfta ise Lermontov hocalarıyla sorun yaşadı, sınavları ihmal etti. Ailesinin de rızasıyla üniversiteden ayrılma kararı aldı. Bu kısa üniversite hayatının Lermontov’a bir katkı sağladığı şüphelidir. Ancak o kendi gayretiyle şiirinde büyük ilerleme kaydetti. En güzel şiirlerinden olan “Melek” ve “Yelkenli”nin yanı sıra “İsmail Bey” ve “Ölüm Meleği” şiirlerini bu yıllarda (1831-32) yazdı.
Moskova Üniversitesi’nden ayrılan Lermontov Petersburg Üniversitesi’ne girmek istedi, ancak üniversitenin Moskova’da aldığı dersleri saymayı reddetmesi ve edebiyat bölümlerinin o sırada üç yıldan dört yıla çıkarılması Lermontov’un üniversite okumaktan vazgeçmesine sebep oldu. Bu dönemde Byron etkisinde fanatik bir Romantik akım taraftarı olan Lermontov sınırsız ve soyut bir özgürlük peşinde koşuyor, tüm toplumsal kuralları ve düzeni, hatta eğitimi bile özgürlüğün önünde bir engel, bir zincir olarak görüyordu. Çocukluğundan beri aksiyona, tehlikeye, askerî olaylara meyilli olan Lermontov orada okuyan arkadaşlarının da telkiniyle, Babuşka’nın itirazlarına rağmen, Süvari Muhafız Okulu’na kaydoldu. Onun özgür yetişme tarzına tamamen ters düşen bir karardı bu. Ancak askerî disipline uyum sağlamayı başardı. Kasım 1834’te okulu bitirerek asteğmen rütbesiyle Tsarskoe Selo’daki (Çar köyü) hassa alayına katıldı. Kitap okumanın yasak olduğu askerî okulda Lermontov sadece “Hacı Abrek” şiirini yazabildi, şiirin temasını da daha önceki çalışmalarından almıştı. Arkadaşları ondan habersiz bu şiiri Biblioteka Dlya Çteniya (Okuma Kitaplığı) dergisinde bastırdılar. Böylece “Hacı Abrek” (1834) Lermontov’un profesyonel bir dergide basılmış ilk şiiri oldu. Askerî okulu bitirdikten sonra Lermontov ikili bir hayat yaşamaya başladı; edebî çalışmalarını en yakın arkadaşlarına bile anlatmadan gizlice sürdürüyordu. 1835 yılında, elitlerin ahlaksızlıklarını sergilediği, mükemmel bir tiyatro eseri olan “Maskeli Balo” (Maskarad) oyununu yazdı. 1836 yılında sosyete hayatını konu alan “Prenses Ligovskaya” adlı romanına başladı, ancak roman yarım kaldı.
Lermontov bir akrabası aracılığıyla 1836 yılında Ruskiy Invalid dergisinin edebiyat ekini yöneten eleştirmen, dergici Andrey Krayevski (1810-1889) ile tanıştı. Krayevski genç şairi aralarında Jukovski, Odoyevski, Pletneyev gibi ünlü şairlerin de bulunduğu Petersburg edebiyat çevreleri ile tanıştırdı. 10 Şubat 1837’de Puşkin’in bir saray entrikası sonucu düelloda D’Anthes tarafından öldürülmesi üzerine, olaydan müthiş derecede etkilenen Lermontov, ünlü “Şairin Ölümü” şiirini yazdı. Elden çoğaltılarak hızla dağıtılan şiir Saray’da olumlu karşılandı. Fakat katilin yabancı olduğu için yargılanamayacağını, olayın sıradan bir onur düellosu olarak ele alınıp kapatılacağını öğrenen Lermontov bir hafta sonra şiire neredeyse doğaçlama sayılacak bir hızla, 15 dakika içinde 16 satırlık bir ekleme yaptı ve bu ekte olaydan doğrudan Saray’ı ve yüksek sosyeteyi sorumlu tuttu. Lermontov 21 Şubat 1837’de tutuklanarak Petropavlovski Kalesi’nde askerî hapishaneye kondu. 27 Şubat’ta Kafkasya’ya, Nijegorod süvari alayına gönderildi, rütbesi indirilmedi. “Şairin Ölümü” şiiri onu bir anda üne kavuşturmuş, Puşkin’in vârisi yapmıştı.
Lermontov hastalık raporlarıyla alaya teslim tarihini 4 ay kadar erteleyerek tüm Kafkasya’yı dolaştı, Tiflis’i, Taman’ı gezdi. Taman’da onu casus sanan kaçakçılarla başı derde girdi; “Taman” hikâyesinin teması buradan doğdu. 26 Aralık 1825 Dekabristler başkaldırısına katıldığı için Pyatigorsk ve Stavropol’a sürülen (Kafkasya o yıllarda tıpkı Sibirya gibi bir sürgün yeriydi) birçok Dekabristle tanıştı. Bunlardan Dr. N. V. Mayer “Prenses Meri” hikâyesinde Doktor Werner karakteri olarak karşımıza çıkacaktır. Babuşka’nın kız kardeşinin oğlu A. Hastatov, Kafkasya’da yaşıyordu ve maceralarıyla ünlü biriydi. Lermontov onu da ziyaret etti; Hastatov’un Lermontov’a anlattığı maceralar “Bela” ve “Kaderci” (Fatalist) için malzeme oldu. Lermontov’un bu birinci Kafkasya sürgünü Babuşka’nın gayreti sayesinde kısa sürdü; Şubat 1838’de Novgorod süvari alayına, Nisan 1838’de de Tsarskoe Selo’daki eski alayına geri döndü.
1837 ve 1838 yılları Lermontov’un kısa yazarlık kariyerinin en verimli dönemi oldu. Sovremennik dergisi birçok lirik şirini, “Tambov Hazinedarının Karısı” poemasını (sansür tarafından oldukça kısaltılmış olarak) ve “Borodino” adlı uzun şiirini bastı. Romantik koşuk (balad) türündeki, Puşkin’in düellosuna imada bulunan, onur, öç alma temalı “Çar İvan Vasilyeviç, Onun Genç Muhafızı ve Babayiğit Tüccar Kalaşnikov Üzerine Şarkı” poeması Vasili Jukovski’nin aracılığıyla yine sansürlü olarak basılabildi. “Kaçak (Bir Dağ Efsanesi)”, kuşağının ümitsiz durumunu anlattığı “Düşünüş – tefekkür” (Duma) adlı şiiri ve “Şair” bu yıllarda yazılan seçkin şiirleri arasındadır. Lermontov, Yekaterina Karamzina’nın evinde düzenli olarak yapılan edebiyat toplantılarının müdavimi oldu, Petersburg edebiyat dünyasını yakından tanıdı. 1837 sonbaharından itibaren, tamamlanmış ve basılmış tek romanı olan Zamanımızın Kahramanı’nı yazmaya başladı. Eseri oluşturan beş hikâyenin üçü 1839 ve 1840 yıllarında Anayurt Notları dergisinde tefrika edildi, romanın ilk baskısı Nisan 1840’ta yapıldı. 1829 yılından beri üzerinde çalıştığı “Şeytan (Bir Doğu Hikâyesi)” poemasını 1839’da tamamladı, daha önce yer olarak seçtiği İspanya’yı Kafkasya ile değiştirdi. Öte yandan, Krayevski Ekim 1840’ta Lermontov’un şiirlerini kitap halinde yayımladı.
Petersburg’da bulunduğu bu son yıllarında Lermontov katıldığı sosyete balolarındaki davranışları ve genel olarak çevresini hor gören tavırlarıyla pek çok düşman kazandı. Bu kişilerden biri olan Ernest de Barante (Fransız büyükelçisinin oğlu) tarafından düelloya davet edildi. Puşkin’in düello yaptığı yerin (Çernaya Reçka) çok yakınında gerçekleşen düello ufak yaralanmayla atlatıldı. Lermontov 23 Mart 1840’ta hapse atıldı. Görüş serbestti, ziyaretçiler arasında başından beri Lermontov’un yeteneğinin farkında olan ve yazılarıyla ona cesaret veren ünlü eleştirmen Belinski de vardı. Daha önce Lermontov’la birkaç kez Krayevski’nin ofisinde karşılaşan Belinski onun ağzından akıllı bir şey duyamamaktan, işi hep şakaya vurup saçma sapan sosyete nükteleri anlatmasından şikâyet etmişti. Ancak bu kez hapishanedeki 15 dakikalık görüşmede Lermontov Belinski’ye ilk kez ciddi şeylerden, gelecekteki edebiyat projelerinden bahsetti. Lermontov için kısa süre sonra Kafkasya’ya, Tenginz piyade alayına sürgün kararı çıktı. Arkadaşları Karamzin’in evinde toplanarak ona veda akşamı düzenlediler. Lermontov camın kenarından seyrettiği bulutlardan esinlenerek lirik “Bulutlar” (1840) şiirini çabucak o anda orada yazıverdi ve arkadaşlarına okudu. Şiirde bulutların ebedî göçüyle kendi zoraki göçünü (sürgün) ilişkilendiriyordu. Akşamın sonunda Lermontov arkadaşlarıyla vedalaşarak o gece Kafkasya’ya hareket etti. Moskova’da Gogol’ü ziyaret ederek yazmakta olduğu “Mtsıri” poemasını ona okudu. Haziran’ın ortalarında (1840) Stavropol’de Kafkas cephesinin sol kanadındaki görevine başladı. İmam (Şeyh) Şamil güçleriyle Rus ordusu arasında 11 Temmuz 1840 günü cereyan eden, Lermontov’un da katıldığı kanlı Valerik Nehri çarpışmasını “Valerik” (1840) adlı uzun şiirinde arkadaşa mektup şeklinde anlattı. Lermontov şiirinde ürpertici savaş tasvirlerinden sonra, “Zavallı insanoğlu! Gök kubbenin altında herkese bu kadar bol yer varken neden hep savaş ister?” diye sorduktan sonra, yanındaki Galub adlı Çeçen delikanlıya, “Bu yerin adı ne?” diye sorar, o da, “Valerik; sizin dilinizde ‘ölüm nehri’ demektir,” diye yanıt verir. En ince duyguların dile getirildiği insancıl şiirler yazan Lermontov bir asker olarak diğer Rus subaylarından farksızdı. R. N. Dorohov adlı, acımasızlığıyla ünlü bir subay 100 civarında Kazak’tan oluşan, çete türü bir bölük kurmuştu. Bunlar ateşli silah kullanmadan geceleri Çeçen köylerine baskın yapıyorlardı. Dorohov yaralanınca bölüğün yönetimi Lermontov’a verildi. Lermontov onların ağır koşullarına hızla uyum sağladı, komutanlarını seven çete üyeleri kendilerini etrafa “Lermontov bölüğündeniz” diye tanıtmaya başladılar.
Babuşka tüm ilişkilerini kullanarak Lermontov’un bir an önce emekliye ayrılmasını sağlamaya çalışıyordu. Bunu Lermontov da istiyordu. Tüm zamanını edebiyata ayırabilecekti. Krayevski’ye, birlikte Batı taklidi olmayan özgün bir edebiyat dergisi çıkarma önerisinde bulunmuştu. Ancak kısa sürede Lermontov’un Valerik’te gösterdiği yararlılıktan dolayı ödül alamayacağı, dolayısıyla erken emekliliğinin söz konusu olamayacağı anlaşıldı. Lermontov Şubat ayında (1841) izinli olarak Kafkasya’dan Petersburg’a geldi. Gelişinin ertesi günü davetli olarak Kontes Vorontsova-Daşkova’nın düzenlediği baloya katıldı. Üzerindeki ordu üniforması baloya katılan muhafız subayların üniformalarından farklıydı. Gözden düşmüş bir subayın Petersburg’a gelişini yetkili makamlara bildirmeden üst düzey bir baloya, üstelik uygunsuz kıyafetle katılması baloda hazır bulunan Büyük Knyaz Mihail Pavloviç’i öfkelendirdi. Kontes tüm kabahati üzerine alarak Büyük Knyaz’dan özür diledi; Lermontov’u arka kapıdan dışarıya çıkardılar. Bu olay üzerine yetkililer Lermontov’un 48 saat içinde başkenti terk ederek birliğine katılmasına karar verdi. Lermontov Nisan sonu (1841) yola çıktı; birkaç gün Moskova’da kaldıktan sonra akrabası ve yakın dostu A. A. Stolipin ile birlikte 9 Mayıs’ta Stavropol’e ulaştı. Burada komutanını görerek birkaç gün şehirde dinlenebilmek için izin aldı. Bu sırada daha önceki yolculuklardan tanıdığı subay P. Magdenko’ya rastladı. Magdenko, Lermontov’a görevine başlamadan önce mutlaka Pyatigorsk’a gelmesi gerektiğini, orada çok eğleneceklerini söyledi. Akrabasının karşı çıkmasına rağmen Lermontov kararsız kaldı. Sonunda yazı tura atmaya karar verdiler; eserlerinin birçoğunun değişmez teması “kader” burada bir kez daha sözünü söyledi. Lermontov ölüme gittiğinin farkında olmadan yazı tura sonucunda Pyatigorsk’un yolunu tuttu.
Lermontov Pyatigorsk’a varınca komutanlığa hasta olduğunu bildiren bir dilekçe yazdı. Askerî hastanede oluşturulan özel bir komisyon talebini ciddi bularak Lermontov’a kaplıca tedavisi verdi. Lermontov ve akrabası Stolipin, Maşuk Dağı’nın eteklerine yakın bir yerde ev kiraladılar. Komşuları arasında süvari okulundan pek çok arkadaşı vardı. Bir yıl önce yayımlanan Zamanımızın Kahramanı’nın başarısı, “Şairin Ölümü” şiiriyle ünlenen Lermontov’un şöhretini doruğa çıkarmıştı. Pyatigorsk’ta etrafını saran gençlerle birlikte hızlı bir eğlence hayatına daldı; sabahları erken kalkıp şiir yazıyor, akşamları geç saatlere kadar eğleniyordu. Akılalmaz şımarıklıklar yapıyor (örneğin, Pyatigorsk otelinde yemek yerken tabakları kafa darbesiyle kırmak, yemekleri döküp saçmak gibi), herkesi kızdırıyordu. Sataştığı kişilerden biri de komşu evde yaşayan, süvari okulundan tanıdığı Emekli Binbaşı Nikolay Martınov idi. Lermontov sürekli olarak ona sataşıyor, giydiği Çerkez kıyafeti ve uzun hançeriyle alay ediyordu. Her gün yinelenen bu tacizlere dayanamayan Martınov, başkalarının da kışkırtmalarıyla, şairi düelloya davet etti. Düello iki gün sonra, 27 Temmuz 1841 tarihinde Maşuk Dağı’nın eteklerinde bir yamaçta yapıldı. Lermontov önceden havaya ateş edeceğini açıklamıştı. Anlaşmaya göre üçe kadar sayılacak, ardından iki taraf da aynı anda ateş edecekti. Lermontov ateş bile etmedi, Martınov’un kurşunu doğrudan şairin kalbine isabet etmişti. Lermontov olay yerinde öldü. Üç gün sonra yapılan cenaze törenine büyük bir kalabalık katıldı; Martınov’a büyük bir öfke vardı. Ölüm haberi uzun süre Babuşka’dan saklandı. Duyunca kısmi inme geçirdi, evde Lermontov’u hatırlatacak herhangi bir şey kalmasın diyerek şairin tüm eşyalarını, notlarını, defterlerini dağıtıp attı. Ağlamaktan göz kapakları açılmaz hale gelen Babuşka 1845 yılında öldü. 1842 yılının Ocak ayında Çarın kararıyla Lermontov’un kemikleri Tarhanı’ya, aile mezarlığına nakledildi.