Küresel kapitalizmin oluşturulmasında Amerikan devletinin rolü…
Haluk YURTSEVER
LeoPanitch ile Sam Gindin’in, Küresel Kapitalizmin Oluşturulması/Amerikan İmparatorluğu’nun Siyasal İktisadı adlı kitabı, geçtiğimiz ay Ümit Şenesen’in çevirisiyle yayımlandı.
Büyük boy 43o sayfalık kitap, adından da anlaşılacağı gibi, Amerikan kapitalizminin ekonomik tarihi ile küresel kapitalizmin oluşumu arasındaki ilişki üzerine. Kitapta, altı ana, on iki altbölüm içinde bu ilişkinin nasıl başladığının, nasıl geliştiğinin siyasal ekonomik öyküsü,ana doğrultuyu kaybetmeyen ama hiçbir önemli olayı, ayrıntıyı da atlamayan bir akış içinde anlatılıyor.
Altı ana bölümün başlıkları şöyle: Yeni Amerikan İmparatorluğunun Perdeyi Açışı, Küresel Kapitalizm Projesi, Küresel Kapitalizme Geçiş, Küresel Kapitalizmin Gerçekleşmesi, Küresel Kapitalizmin Egemenliği, Küresel Kapitalist Bin Yıl.
Bu tanıtma yazısında, yüzlerce veriyle, alıntılarla, aktarmalarla dolu kitap metnini özetlemeye girişmek yerine, kitabın ana iletisiniöne çıkarmayı deneyeceğim.
Kitabın en önemli özelliklerinden biri, bilgi ve veri dolu olması. Bu kitabı baştan sona okuyarak Amerika’nın siyasal ve ekonomik tarihi, değişim uğrakları, dönüş noktaları hakkında bütünsel bir resim elde edebilir, ya da ilginizi daha çok çeken başlıkları işaretleyip, zamanı ve yeri geldiğinde başvurulacak bir kaynak kitap olarak değerlendirebilirsiniz.
Canlı ekonomi-etkin devlet
Panitch ve Girin, bugünkü bütünleşik dünya pazarının,kendi deyişleriyle küresel kapitalizmin oluşturulmasının, kapitalist gelişmenin doğal seyrinin değil, ABD’nin kurucu, planlayıcı etkinliğinin sonucu olduğunu savunuyorlar. ABD’nin bunu, iki önemli üstünlüğüne borçlu olduğunu belirtiyorlar: “Canlı ekonomi” ve “etkin devlet”. Canlı ekonominin dayanakları, kıtasal iç pazar, yurtiçi sermaye birikimini yoğun ve tempolu bir büyümeyle derinleştirmeye hizmet eden teknolojik dinamizm, gümrük duvarlarıvb.’dir. Silah sanayi ekonominin canlılığında önemli bir rol oynuyor ve “Amerikan İmalat Sistemi” bu sayede üretkenlik ve yenileşimde Avrupa’nın önüne geçiyor.
“Etkin devlet”, kitapta sürecin belirleyici öğesi olarak öne çıkıyor. ABD devletinin rolünü şöyle özetliyorlar:
“Geniş topraklar, bol doğal kaynak, Britanya sermayesi ve Avrupa emeği gibi büyük havuzlara erişim, ABD’deki kapitalist gelişmeyi imtiyazlı kılmıştır ama Amerikan kapitalist gelişiminin kendine özgü doğasının canlılığı, bunları farklı sınıf ilişkileri…ile birleştirme biçimindedir. Bunun ekseni Amerikan devletidir. Çoğu zaman, özellikle zayıf ve ‘bırakınız yapsınlar-laissezfaire’ karakteriyle nitelense de, devletin etkinliği, ABD kapitalizminin başarı koşullarını doğurup yaşatmış, bu başarılara kendi damgasını belirgin özellikleriyle vurmuştur.” (abç) (s. 44) Kitapta adım adım Amerika devletinin bu süreci nasıl ördüğü anlatılıyor. Daha önemlisi, Amerikan devletininküresel kapitalizmi inşa misyonunuçok erken zamanlarda benimsediği gösteriliyor. Örneğin New York Kongre üyesi hukukçu John DeWitt Warner 1898’de şöyle diyor: “Bugün artık keşfedilecek başka bir dünya yok. Sonsuz geleceğimiz için dünyanın sermayesini inşa etmek gibi başka hiçbir halka nasip olmayan bir sorumluluğumuz var.”(s. 60)
ABD’yi ve Avrupa’yı komünizmden kurtarmak
Yazarlar, Amerikan devletinin, 1929 buhranı yıllarında kendisini, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’yı komünizm tehlikesinden kurtarmak için, sermaye sınıfının kısa erimli çıkarlarının ötesini gözeten bir devlet siyaseti izlediğini belirtiyorlar.
Genç okuyucu şaşırmasın, 1930’larda ABD’de, 1945 sonrasında Avrupa’da proleter sosyalist hareket düzen için giderek artan potansiyel tehdit oluşturuyorlardı.
Kitaptan aktarıyorum: “Franklin Delano Roosevelt (FDR) tarzı Amerikan liberalizminin merkezinde, devletin zaman zaman devrim ve savaşları önlemek için başvuracağı düzenleyici ve toplumsal bir reform gündemine gereksinim duyduğu anlayışı yatar. 1930’da bir dostuna ‘Ülkenin en azından bir kuşak boyunca ara sıra hayli köktenci olmasının zamanı geldiği konusunda hiçbir kuşkum yok. Tarih, bunun arada bir gerçekleştiği durumlarda, ulusların devrimlerden kurtarıldığını yazar’demiştir. ‘Akıllı köktencilik’ diye ifade ettiği şey de, o çok beğendiği ‘Koruyacaksan reform yap’ özlü sözünden esinlenmiştir.”(s.71)
Yazarlar, küresel kapitalizmin inşasında önemli ikinci etabın, ikinci büyük savaştan sonra “Amerika’nın Avrupalı kapitalist devleti kurtarışı” olduğunun, Avrupa’nın savaş sonrası yeniden yapılanmasında başrolün Amerikan sermayesi tarafından değil, Amerikan devleti tarafından oynandığının altını çiziyor ve izlenen stratejiyi önemli bir bürokratın ağzından şöyle aktarıyorlar: “ABD’nin Avrupa politikası komünizmle yüz yüze savaşmak yerine, Avrupa toplumunun iktisadi sağlığını ve gücünü restore etmelidir.” (s. 107)
Amerikan devletinin, dünya kapitalist sisteminin uzun erimli çıkarlarını gözeten bir siyaset izlediğiyle ilgili bir başka örnek ABD’nin petrol politikasıdır. Kitapta, Amerika’nın petrol siyasetinin, bildiğimizden farklı yönü aktardıkları bir alıntıda şöyle açıklanıyor:
“Basra Körfezi’ndeki Amerikan politikası, sırf ABD benzinini ucuz tutmak ya da Amerikan şirketlerinigüvenceye almak için tasarlanmamıştır…ABD ekonomisinin fiziksel petrol gereksinimleri, ülkeye daha yakın olan Kanada, Meksika, Güney Amerika, Kuzey Denizi ve Afrika’dan bütünüyle güvenli olarak sağlanabilir. Ama Birleşik devletler, genel küresel iktisadi sistemin sağlığını da düşünmek zorundadır, çünkü herhangi bir yerdeki büyük petrol yetersizliği, bütün her yerde petrol fiyatını etkilemekle kalmaz, küresel iktisadi sistemin sonunu getirmesi de neredeyse kesindir.”(s. 115)
Kitapta, daha böyle onlarca örnek ve bilgi var.
Küresel bunalım
Yazarlar, “Amerikan Bunalımı/Küresel Bunalım” başlıklı bölümde, 2008 krizinin 1930’lardan bu yana yaşanan en büyük kapitalist kriz olduğu belirttikten sonra “sonuç” bölümünde, finansallaşmanın düzen için yarattığı tehlikenin büyüdüğüne işaret ediyor, ama bir yandan da, doların dünya parası olarak kalmaya devam ettiğini, yeni bir uluslararası para birimiyle ilgili hararetli konuşmaların söylemden ileri gitmediğini, bugün içinküresel kapitalizmin yeniden üretilmesinde Amerikan devletinin bugüne dek üstlendiği rolü alacak başka bir devlet olmadığını belirtiyorlar.
Kitaptaki çözümlemelerin, varılan sonuçların bir bölümünün tartışılması gerekiyor. Benim de katılmadığım, eleştiri hakkımı saklı tuttuğum saptama ve çözümlemeler var. Eleştiriden çok tanıtım amacı güden bu yazıda bunlara girmiyorum.
Kitabın sonunda, Perry Anderson’dan aktarılan ve kitabın temel yaklaşımını yansıtan aşağıdaki değerlendirme ise kanımca son derece yerindedir: “Tarihsel maddeciliğin temel önermelerinden biri şudur: sınıflar arasındaki dünyevi mücadele, nihai olarak toplumun iktisadi ya da kültürel değil siyasi düzleminde çözülür.” (s.335)