İki ana kurtuluş projesi: Marksizm ve feminizm
Duygu Ergün gazeteduvar.com.tr, 04.06.2020
“Sosyalizm ve feminizm günümüzün en önemli iki hareketidir. Biri yoksulluğu ortadan kaldırmayı hedefler, diğeri kadınların esaretini.” Sosyalist, feminist yazar Mary White Ovington, bu sözleri, Birinci Dünya Savaşı başlamadan hemen önce dile getiriyor. Ovington, feminizmin sosyalizm ile olan bağının birçok kadın sosyalist için derin bir öneme sahip olduğunu savunuyor. Öyle ki bu sözler dile getirilmeden üç sene evvel, sosyalist kadınlar, 8 Mart’ı “Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü” olarak ilan etmiş ve üç sene sonra da dünyada ilk sosyalist devletin temelleri atılırken aktif bir rol üstenmişlerdi.
Marksizm ve feminizm günümüze dek yaşanan tarihsel süreçte hem tartışmalı hem de yapıcı bir ilişki içerisinde oldu. Her ne kadar sosyalist toplumlarda kadınlara geniş yasal eşitlikler tanınmış, ekonomik ve toplumsal eşitliği sağlamak için birçok ileri adım atılmış olsa da, toplumsal cinsiyet ilişkilerinin dönüşümü uzlaşma ve geri çekilmelerle bezelidir. İşte, Yordam Kitap tarafından yayımlanan, Toronto Üniversitesi akademisyenlerinden Shahrzad Mojab’ın hazırladığı Marksizm ve Feminizm adlı kapsamlı derleme de, bu iki kuram arasındaki tartışmalı ilişkiyi ele alıyor. Akademisyen olmasının yanı sıra bir aktivist de olan Mojab, Asya, Amerika ve Avrupa’da tanınmış akademisyenlerin feminizm ve Marksizm çerçeveleri içinde, toplumsal kuram ve siyasete dair bir dizi kavramı çözümlediği metinlerinden özenli bir seçki sunuyor.
CİNSİYET VE SINIF ÇATIŞMALARI
Kadınların maruz kaldığı baskıya karşı mücadele eden kolektif irade anlamındaki “feminizm” Marksizmin öncesine dayanıyor. Toplumsal cinsiyet tahakkümü ve sınıf sömürüsünün olmadığı bir toplum fikri ise hem feminizmi hem de Marksizmi önceliyor. Nitekim cinsiyet ve sınıf çatışmaları insanlık tarihiyle birlikte var olmuştur diyebiliriz. Bu durum da mühim bir meseleyi hâlâ güncel tutuyor: Gösterilen tüm dirence ve elde edilen kuramsal ilerlemelere rağmen nasıl oluyor da sınıf ve ataerkil cinsiyet ilişkileri varlığını bugün de sürdürebiliyor? Marksizm ve Feminizm bu temel soru ekseninden hareketle hem akademik araştırma hem de pratik mücadele için bir zemin oluşturabilecek, diyalektik ve tarihsel materyalizm doğrultusunda bütünlüklü bir feminizm ve Marksizm analizi sunmayı hedefliyor. Yazarlar kapitalizmle toplumsal cinsiyet, sınıf, ırk ve cinsiyet meseleleri arasındaki ilişkiler üzerine dile getirilen sorunlarla, seçtikleri anahtar kelimelerin Marksist teori tarafından nasıl ele alındığını inceliyor ve Mojab’ın da ifadesiyle “yazıları, hem feminist hem de Marksist araştırmacılığın uluslararasılaşması ve bu ikisinin birbirinden beslenmesi gerektiği şeklindeki kanaati güçlendiriyor.”
Kitap iki ana kısımdan oluşuyor. “Marksizm ve Feminizmde Sınıf ve Irk” başlıklı birinci kısımda, kitapta tartışılan güncel ve tarihi Marksist-feminist yaklaşımların kavranmasını sağlayacak üç makale bulunuyor. Bunlardan ikisi Alman Marksist-feminist araştırmacı Frigga Haug’a ait. Haug, “Toplumsal cinsiyet ilişkilerinin nasıl şekillendiği ya da şekillendirildiği üzerine tamamlayıcı çalışmalar olmadan, hiçbir alanda isabetli çalışmalar yapılamaz,” diyor. Buradan hareketle de Marx’ın fikirlerinin nerelerde çoktan feminizmin bir parçası olduğunu, hangi noktalarda feminist bakış açısının eleştirilerine konu olduğunu ve hangi noktalarda Marx’ın fikirlerinden ilham alabileceğimizi (ya da hangi durumlarda bu fikirlerin reddedilmeleri gerektiğini) anlatıyor. Bu kısımdaki üçüncü bölüm ırk tartışmalarıyla da bilinen feminist ve Marksist araştırmacı Himani Bannerji’ye ait. Bannerji’nin yine Yordam Kitap tarafından yayımlanan kitabı Marx’tan Yeniden Doğmak: ‘Irk’, Toplumsal Cinsiyet ve Sınıf Üzerine Düşünceler’e de ismini veren makalesi, toplumsal cinsiyet, sınıf ve ırk arasında bütünleşik bir anlayışın gerekliliğini öne sürüyor. Bannerji, “‘Irk’ ve sınıf kavramlarının bütünlüğü, toplumsal cinsiyetin temeli olarak toplumsal işbölümü ile bunları dolayımlayan normlar ve kültürel biçimlerden bağımsız olamaz,” diyerek meramını açıkça dile getiriyor.
‘MARKSİST-FEMİNİST ANAHTAR KELİMELER’
Kitabın ikinci kısmı olan “Marksist-Feminist Anahtar Kelimeler” on iki araştırmacının katkılarıyla feminizmin Marksist bir kavrayışla ele alınmasını sağlayacak anahtar kavramların incelendiği makalelerden oluşuyor. “Demokrasi”, “Emek Gücü”, “Yeniden Üretim” ve “Devrim” gibi kavramlardan oluşan bölümler, “devrimci sosyal dönüşüm çabası için önemli olan meselelerin kuramsallaştırılması amacıyla düzenlenmiş bir dizi konferans ve atölye çalışmalarında yürütülmüş tartışmalardan” türüyor. Seçilen anahtar kelimeler, Marksizm ve feminizm içindeki henüz çözüme ulaşmamış ve merkezî önemdeki kavramsal tartışmaların küçük bir örneklemini temsil ediyor. Örneğin, Helen Colley’in incelediği “Emek Gücü” bölümünde, Marx’ın kapitalizmdeki emek gücünü nasıl kavradığı ve “Marksist feministlerin bu kavramı, Marx’ın kavrama atfettiği zihinsel ve el becerileri haricinde duygusal beceriler ekleyerek nasıl genişlettikleri sorusu” tartışılırken, emek gücünün kadınlar tarafından yeniden üretilmesi meselesi de ele alınıyor.
Mojab, Marksizm ve feminizmin kuramsal tavırlarının birbirlerine eklemlenmesi yönündeki ilgiyi körükleyen şeyin, bu iki pozisyonun iki ana kurtuluş projesi olmasından kaynaklandığını vurguluyor. Tarih, feminizmle sosyalizmin önemli bir bağ içinde olduğunu savunan Ovington’u bir kez daha haklı kılıyor. Mojab, Ovington’dan bu yana sosyalizm ve feminizmin bir hayli değiştiğini ancak onun fikirlerinin bütün yalınlık ve önemiyle hem “yoksulluğu” hem de “esareti” sonlandırmak isteyenlerin gündeminde olmaya devam ettiğini söylüyor. Marksist teorinin buradaki önemi, sınıfsal ilişkilerin ve ataerkinin ortadan kaldırılmasına içkin zorlukları kavramak konusunda ipuçları sağlaması. Feminist bilinç, kadınların yeni bir toplumsal ve siyasi güç olarak ortaya çıkmasının ve adil olmayan, baskıcı maddi toplumsal cinsiyet ilişkilerini değiştirmek konusunda sergiledikleri kararlılığın bir ürünüdür. Kadın meselesi, kadınların bizzat kendilerinin içinde oldukları ve aktörü oldukları tarihsel bir üretimdir. Bu nedenle kadınların toplumdaki yeri kendilerinin etkinliği dikkate alınmadan anlaşılamaz. Tıpkı Marx’ın dediği gibi: “Kadının yaşam koşullarının nihai değişimi, kendisinin de bağlı olduğu daha radikal bir dönüşümün eseri olacaktır.”
DAHA İYİ BİR DÜNYANIN İNŞASI
Kitap, Marksizm ve feminizm arasındaki belirsiz ilişkiye merak duyan, yani feminizmde neyin burjuva ve ayrımcı, ve Marksizmde neyin ataerkil ve ayrımcı olduğunu netleştirmek isteyen ve her iki yaklaşımdaki farklılıkların incelenmesine ilgi gösteren araştırmacılar, öğrenciler ve aktivistler için önemli bir çalışma.
Mojab, bu kitabı okurken şu soruların birer rehber vazifesi görmesini arzuluyor: “Kapitalist ataerkini ırkçılık, sömürgecilik ve emperyalizmin tam bir analizi türünden nasıl yeniden kuramsallaştırabiliriz? Marksizm ve feminizmi yeniden kuramsallaştırmak için sergilediğimiz kolektif çaba sayesinde hangi ilişkiler kısmen değil de tüm yönleriyle görünür olacaktır?”
Hepimizin hak ettiği daha iyi, eşit ve özgür bir dünyanın inşasında fayda sunması umuduyla…