Sepetim (0) Toplam: 0,00 TL

Gençlerle ve ‘babaannelerle’(?) baş başa: Yapay zeka

Ali Cenk Gedik-07-06-2020-ileri haber

     Türkiye’deki ideolojik ve kültürel mücadelede yayınevlerinin ne kadar önemli olduğunu bizzat deneyimleyerek hatırlayabilecek kuşak şimdi 50’li yaşlar civarında olmalı. 80’ler civarı ilk gençliğe 90’lar civarı sola adım atan bir kuşaktan söz ediyorum. 80 öncesi çocuk kitaplarından en ağır kuramsal kitaplara kadar Marksizm’in ve solun anaakım olduğu yıllarda okumayı yazmayı söken, 80 sonrası darbenin üstüne gelen neoliberal saldırılar ve reel sosyalizmin çöküşüyle kitap denilince giderek Marksizm ve soldan başka her şeyin akla geldiği ama Marksizm ve sol söz konusu olduğunda da postmodernizm gibi egemen kuramlarla mücadele eden değil en fazla flört eden kitapların yayınlandığı yıllarda sosyalizmle tanışan bir kuşak. Elbette burada sadece başat olanın altını çiziyorum, yoksa bu hikayenin dışında kalan çok değerli yayınevleri her zaman var olmaya devam ettiler, ancak bu hikayenin bizzat kendisini bozan bir yayıncılık için 2000’leri beklemek gerekti.

     2006 yılında kurulan Yordam Kitap’ın tam da bu tür bir yayıncılığın amiral gemisi olduğunu düşünüyorum. Özellikle Marksizm söz konusu olduğunda hem geçmiş Sovyetik Marksistleri hem de akıntıya karşı kürek çeken Batılı Marksistleri ve belki de en önemlisi Türkiye’den artık hayatta olmayan yaşlı ve genç Marksist kuşaklara kadar telif eserlerin aynı yayınevi altında buluşması işte o başta bahsettiğim kuşak -yani artık aslında kendi kuşağım olduğunu da itiraf edeyim- için bir rüya gibi olmalı. Bunu sadece içerik olarak değil aynı zamanda kapak tasarımından sayfa dizgisine ve baskı kalitesine kadar biçimsel olarak da söylüyorum.

     Yordam Kitap çok yakın zamanda Gençlerle Baş Başa kitap dizisini yayınlamaya başladı. Bu dizi kesinlikle 80 öncesi Gerçek Yayınevi’nin 100 Soruda kitap dizisi ve 80 sonrası daha doğrusu 2000 sonrası Bilim ve Gelecek Kitaplığı’ndan 50 Soruda kitap dizisi kategorisine giren bir dizi. Bu tür kitaplara dair daha önce şöyle yazmıştım:

     ‟Bu tür kitaplar derken el kitaplarını kastediyorum. Belirli bir konuyu öğrenmek için çeşitli kaynakları okuyacak kadar fazla zamanınız veya motivasyonunuz yoksa hızlıca bilgi alabileceğiniz ‘hap’ benzeri kitaplar. Bizim zamanımızda örneğin Politzer’in ‘Felsefenin Temel İlkeleri’ sosyalizme giriş olarak okunacak kitaplar arasındaydı. Bu ciddi işler için önümüze konan bu ‘hap’ benzeri kitaplara karşı bizim özel bir antipatimiz olduğunu hatırlıyorum…Şimdi hızlıca kütüphanemi dolaşıyorum ve henüz yakın zamanlarda gidip Emile Burns’un ‘Marksizm Nedir?’ ve Dominique Lecourt’un ‘Bilim Felsefesi’ gibi cep kitapları yani hap kitaplar almış olduğumu görüyorum. Demek ki en azından benim bu konudaki önyargılarım değişmiş.”[1]

     Metin Çulhaoğlu’nun yakın tarihli bir söyleşisinde[2] Politzer’den başlayarak sosyalizme başlangıç için önerdiği kitaplar gerçekten de daha temel kavramları öğrenmeden Gramsci ve Althusserleri okumaya heves eden bizim kuşağın küçümsediği kitaplardı. Belki de bu nedenle şimdi en azından kendi adıma hala dönüp dönüp sürekli temel kavramlara bakma ihtiyacı hissediyorum.

     Cep kitapları ise içerik ve ebat olarak gerçekten de 100 Soruda ve 50 Soruda dizileri ile karşılaştırılabilecek kitaplar. Emile Burns’un Marksizm Nedir? kitabı da Yordam Kitap’tan Sosyalist Cep Kitapları dizisinden yayınlanmış bir kitap. Hem 100 Soruda hem de 50 Soruda dizileri hem de ilgili cep kitapları büyük bir ihtiyacı karşılayan çok değerli kitaplar. Yine de Yordam Kitap’ın çok ‘basit’ bir kaç dokunuşla Gençlerle Başa Başa dizisi ile tüm bu dizilerden hem içerik hem de biçim olarak ayrılan bir yayıncılığa imza attığını düşünüyorum.

     Şu ana kadar diziden Sosyalizm, İklim Krizi ve Ekolojik Yıkım, Kapitalizm ve Yapay Zeka kitapları yayınlandı. Henüz sadece Metin Çulhaoğlu’nun Sosyalizm ve Erkin Özalp’in Yapay Zeka kitaplarını okuyabildim. Çok sempatik bir kapak tasarımı diğer benzerlerinden hemen ayırt ediyor bu diziyi. Benzer bir biçimde sayfa tasarımı da Sosyalizm kitabında olduğu gibi bazen önemli tarihsel metinlerden alıntıları içeren kutucuklar veya Yapay Zeka kitabında olduğu gibi şekiller ve fotograflar içeriyor. Savaş Çekiç’in yaptığı bu kapak ve sayfa tasarımları bu iki açıdan biçimsel olarak bu diziyi diğer benzeri dizilerden hemen ayırt ediyor.

     İçerik olarak da 100/50 Soruda kitap dizilerinde olduğu gibi sorulara verilen yanıtlardan oluşuyor kitaplar ancak bir farkla; sorular ve yanıtlar bir sohbet, öğrenci ve hocası arasındaki sıcak bir diyalog şeklinde ilerliyor. Bu akış bana doktora tezleriyle ilgili bir deyişi hatırlattı: Eğer doktora tezinizi babaannenize açıklayabiliyorsanız başarılı bir tez yapmışsınızdır. Bu elbette abartılı bir deyiş ama altında yatan şey önemli; en karmaşık konuyu bile eğer basitçe anlatamıyorsanız henüz meseleyi siz anlamamışsınız demektir. Diğer bir deyişle aslında bu diziye pekala Babaannelerle Baş Başa gibi bir isim de verilebilirdi. Böyle bir başlık ABD’de bu tür başlangıç kitaplarının başlığında çok yaygın olarak kullanılan For Dummies (aptallar için) başlığına da benzeyebilirdi ama ABD’nin aksine kesinlikle Türkiye’de hiç satmazdı.

     Yine de Babaannelerle Baş Başa’nın ima ettiği şey Erkin Özalp’in Gençlerle Baş Başa: Yapay Zeka kitabı için de son derece geçerli; yani bu kitap sadece gençler için değil konuyu merak eden her yaş ve bilgi düzeyinden okuyucu için son derece anlaşılır bir biçimde yazılmış. Ancak benim gibi doktorasını on yıl önce müzik üzerine yapay zeka uygulamaları geliştirerek yaptıktan sonra konuyla neredeyse hiç ilgilenmemiş birisi için bile hem temel kavramları hem de güncelliği ile öğrenilecek yeni şeylerin bulunabileceği bir kitap. Ancak Erkin Özalp’in kitabının başka bir özelliği onu tüm bunların ötesinde ve örneğin konunun uzmanı bilgisayar mühendisi Prof. Dr. Cem Say’ın Bilim ve Gelecek Kitaplığı’ndan yayınlanan son derece aydınlatıcı ve sanırım en son 17. baskısı da tükenen 50 Soruda Yapay Zeka kitabından ayırt ediyor: Yapay Zeka aynı zamanda eleştirel bir biçimde kapitalizmdeki görünümü ve olası devrimci olanaklarını da içerecek biçimde marksist bir bakış açısı ile ele alınıyor.

     Yazarın diğer çalışmalarına yabancı olmayan okurlar için başka türlüsü zaten tuhaf olurdu. Yani Kapital’den tutun Marx ve Engels’in en önemli eserlerini Almanca baskısından Türkçe’ye kazandıran, marksist kuramsal dergilerde uzun yıllardır yazan, çeşitli kitaplarda bölüm yazarı ve yine Yordam Kitap’tan yayınlanan Teorisyeniniz Devrimciydi: 21. Yüzyılda Marksizm ve Sosyalizm kitabının yazarının yapay zeka kitabı zaten böyle bir şey olurdu. Kesin olarak tahmin etmek mümkün değil ama endüstri mühendisliği lisansı ve iktisat teorisi alanında yüksek lisans derecesinin de kitabın içeriğine bir katkısı olduğunu düşünüyorum.

     Kitap kısaca konunun son derece teknik ve karmaşık yapısına karşın yalın bir biçimde en temellerinden başlayarak en karmaşık düzeylerine kadar yapay zekayı ele alıyor. Bunu yaparken üstelik konunun en merak edilen sorularını da yanıtlamayı ihmal etmiyor. Bilgisayarların donanımsal ve yazılımsal en temel çalışma prensiplerinden yapay zekanın en önemli kavramları makina öğrenmesi ve derin öğrenme, elektrik sinyallarinin nasıl 1 ve 0’lara yani bitlere çevrildiğinden, kural tabanlı algoritmalara ve oradan yapay sinir ağlarına kadar açıklanıyor. Bu içeriğe sadece 18. yy.’daki satranç oynayan Mekanik Türk isimli sahte robottan Turing gibi yapay zekanın kurucu isimlerine kadar zengin bir tarihsel bir arkaplan değil aynı zamanda Google arama motorunun nasıl faklı diller arasında çeviri yapabildiği, nasıl otamatik görüntü tanıma uygulamasının çalıştığı gibi başlıklardan şampiyonları yenen bilgisayar programlarına ve yine Google’ın Talk to Books (kitaplarla konuş) gibi güncel uygulamaları da eşlik ediyor. Burada kitabın en ilginç özelliklerinden birisi daha ortaya çıkıyor; yazar bu örnek verdiği yapay zeka uygulamalarını bizzat kullanarak elde ettiği sonuçları açıklıyor ve eleştiriyor. 

     Örneğin 2019’da The Economist dergisinin Bir Yapay Zeka Geleceği Tahmin Ediyor başlıklı makaleyle tanıttığı GPT-2 yapay zeka sistemine Erkin Özalp’in sorduğu ‘iki elmanız ve üç portakalınız varsa ve elmalarınızdan birini yerseniz’ elinizde ne kalır? sorusuna yedi denemesinde aldığı yanıtlar sırasıyla şu şekilde:

‟1) iki portakal kalır.

2) iki portakal kalır. Diğer üç portakal size kalır.

3) bir limon kalır.

4) iki portakal kalır. Ama üç elmanın tümüne sahip olursanız, üç portakalın tümüne sahip olursunuz.

5) bir elma kalır. Ama, diğer iki elmayı yerseniz, o zaman üç portakalınız olur.

6) üç portakalınız kalır, çünkü iki elmanızı yemiş olursunuz.

7) portakallarınızdan biri kalır. Buna ‘İki Kefaret’ ilkesi denir ve Yeni Ahit’te bulunur.”

     Kitap ilk yarısından sonra Facebook gibi sosyal medya programlarının arka planında çalışan algoritmaların kişisel verilerimizi toplayarak nasıl şirketlerin kar edebileceği şekilde kullanıldığından, emek süreçlerinin bu tür teknolojilerle daha fazla denetlenebilir hale gelmesine kadar giderek yapay zekanın politik ve toplumsal eleştirisiyle devam ediyor. Bu eleştiri bilgi ve teknolojinin patentler yoluyla özel mülkiyete alınmasının insanlığın gelişimini nasıl etkilediği ve teknolojik gelişmelerle kapitalizm arasındaki ilişkinin nasıl da emek zamanını azaltırken çelişkili bir biçimde insanların daha fazla çalışmasına neden olduğuna dair açıklamalarla devam ediyor. Kitabın en can alıcı bölümü ise yapay zekanın insanlık için kapitalizmde tam anlamıyla gerçekleşmesi olanaksız olan ama daha şimdiden Wikipedia ve açık kaynaklı yazılımlar gibi kamusal yararı gözeten uygulamaların işaret ettiği olanakların ele alındığı, Yapay Zekadan Kollektif Zekaya başlığını taşıyan son bölüm. Kitabın sohbet formatında yazıldığını belirtmiştim, kitaptaki sohbetin son sorusu sanırım yapay zeka ile ilgili en önemli sorulardan birisi:

     ‟-Yakın gelecekte olmasa bile uzun vadede çalışma tümüyle ortadan kalkabilir mi?

     -Üretim araçlarının herkese ait olduğu bir toplum, çok da uzak olmayan bir gelecekte, ‘zorunlu’ çalışmayı tümüyle ortadan kaldırabilir. Yaşamlarına anlam katmak isteyen insanların gönüllülük temelindeki çalışmaları yeterli hale gelebilir.”

     Kısaca Yapay Zeka kitabının sadece konuyu merak eden gençlerin değil babaannelerin de ilgiyle okuyabileceği bir kitap olduğunu düşünüyorum.



Kapat