ALTIN ADAM, YENİDEN…
Safa Enis Sağlık, 11.07.2024, Cumhuriyet Kitap
Macar edebiyatının en önemli kalemlerinden biri olan Mor Jokai’ye ait Altın Adam romanı, Türkçede daha önce Ferit Zahir Törümküney ve Sadrettin Karatay’ın çevirileriyle Millî Eğitim Bakanlığı tarafından iki cilt halinde yayımlanmış. İlk cilt 1947 yılında Ankara’da Millî Eğitim Basımevi, ikinci cilt ise 1955’te İstanbul’da Maarif Basımevi etiketiyle basılmış. Ancak bu baskıların devamı gelmeyince roman Türkiye’de unutulup gitmiş. Oysa romanda Türklerin de konu edilmesi bile okurların ilgisini çekmeye yetebilir. (Fırsattan istifade, Jokai’nin Türkler ve Türkiye tarihi ile ilgili pek çok eseri daha olduğunu da söyleyelim.)
Üstelik ilk kez 1872’de yayımlanan Altın Adam, geride bıraktığımız yüzyılda olduğu gibi bugün de farklı isimlerle dünyanın pek çok ülkesinde basılmaya ve okunmaya devam ediyor. ABD’de A Modern Midas (Modern Bir Midas), Almanya’da Ein Goldmensch (Bir Altın Adam), İngiltere’de ise Timar’s Two Worlds (Timar’ın İki Dünyası) ismiyle basılan kitabın Çince, Rumence, Rusça, Slovence ve başka dillerde daha baskıları mevcut.
Altın Adam, kısa süre önce, çevirileri gözden geçirilerek ve çevirilerdeki eskimiş Türkçe sözcükler günümüz okurlarının daha aşina olduğu kullanımlarıyla değiştirilerek Yordam Edebiyat tarafından tek cilt halinde yeniden yayımlandı.
Romantik Edebiyatın En Güzel Örneği
Kitap bir deniz romanı veya bir ada romanı olarak addedilebilir mi bilinmez, fakat tabiatın kitapta en az başkarakterlerden biri kadar ön planda olduğu aşikâr. Zaten Altın Adam romantik bir eser. Hatta, doğanın bir parçası olduğunu yeniden hatırlayan insanın modern dünyanın sorunlarından kaçıp doğayla iç içe bir yaşam sürme arzusunu işlemesiyle, bireyi salt akılcı olarak değil aklı ve duygu dünyasıyla bir bütün olarak resmetmesiyle, özgürlüğün, eşitliğin ve adaletin olmadığı toplumsal nizama dönük eleştirisiyle ve aşk, melankoli ve gerçeğin sınırlarını zorlayacak bir hayal gücünün serbest bırakılması gibi unsurlarıyla romantik edebiyatın en iyi, en güzel örneklerinden biri.
O kadar güzel ki, ünlü Macar Türkolog Tibor Halasi-Kun’un, romanın F. Z. Törümküney tarafından Türkçeye çevrilen kısmı için yazdığı önsözde belirttiği gibi, “hakikatin ve hayalin, iyinin ve kötünün, saflığın ve şeytanlığın tasvirleriyle en güzel binbir gece masalı” misali âdeta okuyanların gözlerini kamaştırıyor.
Azize Borbala’dan “Sahipsiz Ada”ya
Tuna Nehri kıyısında küçük bir kasaba olan Komarom’lu gemi reisi Mihaly Timar’ın hayatını anlatan roman beş ana kısımdan oluşuyor. Kendi içlerinde de bölünen bu kısımların adları şöyle: “Azize Borbala”, “Timea”, “Sahipsiz Ada”, “Noemi” ve “Athalie”. Her bir kısım, adını, hem romanda hem de doğal olarak romanın ana kahramanı Mihaly Timar’ın hayatında önemli yer tutan unsurlardan almış. İnsanda bir masalın içindeymiş hissini uyandıran romanın hemen başında, ilk kısma adını veren tahıl gemisi Azize Borbala ile tanışıyoruz ve “kayalıkları kırbaçlayarak, girdaplara dalarak, çağlayanların basamaklarında çağıldayarak” akan Tuna Nehri üzerinde, “tıpkı org nağmelerinin, çan seslerinin ve ölgün gök gürültüsünün büyük bir ahenkle birbirine karıştığı” hissiyle, soluksuz takip edeceğimiz bir yolculuğa çıkıyoruz. Diğer yolculuklardan farklı olarak, gemide biri Timea, biri de onun babası olmak üzere iki misafirin de bulunduğu bu yolculukta, Azize Borbala’nın peşine bir Türk kadırgası takılıyor ve o andan itibaren olaylar başlıyor.
Daha fazla ipucu vermeden, okurların Azize Borbala gemisinde muhteşem doğa tasvirleri eşliğinde benzersiz bir maceraya ortak olacaklarını, aslen bir Türk kızı olan ve “mermer bir heykel”e benzetilen Timea’da güzelliği ve sarsılmaz sadakati bulacaklarını, Noemi’de aşkı, şefkati ve saf mutluluğu tadarken, Athalie’de kibre ve gözü kara bir intikam hırsına şahit olacaklarını, son olarak cenneti andıran “sahipsiz ada”da ise insanın bakir doğayla nasıl bütünleştiğini ve eşitlik ile özgürlüğün hüküm sürdüğü başka bir dünyanın da mümkün olduğunu göreceklerini söylemekle yetinelim.
Tarihî Bir Vesika Niteliğinde
Altın Adam’ın hikâye ettikleri, saydıklarımızla da sınırlı değil. Kitap 19. yüzyılın Türk, Sırp ve Macar dünyalarından aktardıklarıyla, dönemin tüccar sınıfının yaptığı spekülasyonlara ve kapitalizmin işleyişine dair verdiği bilgilerle tarihî bir vesika niteliğine bürünüyor âdeta.
Kitabın sonunda ise, Jokai’nin, “kendi açımdan en sevimli romanımın bu olduğunu itiraf etmeliyim,” dediği Altın Adam’ın esas fikrinin nereden çıktığını öğrendiğimiz “Altın Adam Üzerine Son Sözler” yer alıyor.
Biz de sözlerimizi sonlandırırken, eşsiz doğa tasvirleri, tutkulu aşk hikâyeleri ve Mihaly Timar’ın akılalmaz maceralarıyla okuyanları kendine hayran bırakacak, tıpkı “sahipsiz ada”daki gibi insanca bir yaşama ve hakça bölüşüme olan umutları tazeleyecek bu kıymetli eseri edebiyatseverlerle yeniden buluşturan Yordam Edebiyat’a teşekkür edelim ve herkese iyi okumalar dileyelim.