Sepetim (0) Toplam: 0,00 TL

Alman romantikleri arasında mühim bir yeri olan, şiirleri ve Alman halk masallarından alınmış manzum hikâyeleri bugün bile tazeliğini muhafaza eden ve yaşayan, bir hikâyesiyle kendini bütün dünyaya tanıtan Adelbert von Chamisso, 30 ikincikânun [Ocak] 1781’de Fransa’da, Fransız ana ve babadan dünyaya gelmiştir. Ailesinin mülkü olan ve ihtilal sırasında yerle bir edilen Boncourt şatosu hakkında yazdığı bir şiirle, burada geçen çocukluğunu anan şair, Fransızlığını hiçbir zaman unutamamış, fakat bütün öteki romantiklerden daha çok Alman ruhunu benimsemiş, Alman halk edebiyatına girmiş ve bu pınardan aldığı ilhamla eserler yaratmıştır.

İhtilal yüzünden yurdunu bırakıp Almanya’ya kaçan ailesi, adamakıllı fakirleşmiş ve şehirden şehire dolaştıktan sonra Berlin’e yerleşmişti. 1797 senesinde oğulları Adelbert’i Prusya Kraliçesi Luise’nin maiyetine verdiler. Adelbert Fransız lisesini bitirdi, Prusya ordusuna girdi ve yirmi yaşında teğmen oldu. Her zaman üzüntü ile hatırladığı beş senelik bir kışla hayatı başladı. Fakat ruhu askerliğe alışmıyordu. Kâh geçit resmine giderken kılıcını unutuyor, kâh bölüğünü bulamıyor ve alay komutanından azar işitiyordu. Sonra etrafından gördüğü yabancı muamelesi, Fransa’ya da Almanya’ya da bağlanamamak duygusu da onu üzüyordu. Buna rağmen bu teğmenlik senelerini de boş geçirmemiş, odasında Homeros’u inceden inceye tetkik etmiş, etrafına topladığı edebiyatçı arkadaşlarıyla sanat bahisleri üzerinde konuşmuş, ilk zamanlarda Fransızca, sonraları Almanca olarak yazdığı şiirlerini okumuştu. E. T. A. Hoffmann ile, Fouque ile, Hitzig ve Varnhagen ile tanışmış, onlarla birlikte “Kutup Yıldızı” diye bir şairler birliği kurmuştu.

Bu sırada kıtası ile beraber cepheye gitti, Fransızlara esir düştü, sonra serbest bırakıldı, Paris’e giderek, oraya dönmüş olan annesiyle babasını aradı. Fakat her ikisinin de ölmüş olduğunu öğrendi. Zavallılar senelerden beri oğullarını çağırmışlar, fakat o, Alman ordusundan ayrılamamıştı. Bu sefer vatanında, Fransa’da kendisini yabancı hissetti. “Nerede olursam olayım, vatanımı arıyorum.” diyor, böylece, Almanya’da da, Fransa’da da gönlünde bir boşluk duyduğunu anlatıyordu. Berlin’e döndü, işsiz güçsüz, başı yerde, karanlık günler geçirdi. Kendisini Fransa’da bir lise öğretmenliğine çağırdılar. Fakat bu iş daha olmadan bozuldu. Chamisso Paris’te kaldı, burada bulunan Alman şairlerinden A. W. Schlegel ve Uhland’la ahbaplık etti. Bunlar onu Madam de Staël ile tanıştırdılar. Bir müddet bu kadınla birlikte dolaştı. Nihayet Protestan Almanya’dan başka bir yerde rahat gönülle yaşayamayacağına kanaat getirdi. Kendisine meslek olarak tabii ilimleri seçti. 1812’de, otuz iki yaşında, Berlin Üniversitesinde tıp tahsiline başladı. Bu sırada Napolyon’a karşı ayaklanan Almanya’da vaziyeti daha güçleşti. Hem ecnebi istilasına uğrayan Almanya’yı vatan biliyor, bu Korsikalıya karşı gönüllü yazılmak istiyor, hem de Almanların Fransızlar hakkında söyledikleri hakaret, alay dolu sözlerden yüreğinin parçalandığını hissediyordu. İşte bu günlerde, (1813) tercümesini sunduğumuz “Peter Schlemihl’in Acayip Sergüzeşti” adlı hikâyesini yazdı. Gölgesini kaybeden bir adamın macerasında kendi ruhunun dertlerini aksettirdi. Gerçi Chamisso bu eserinde böyle bir maksat güttüğünü inkâr etmişse de, hikâyede kendi üzüntülerinin izi bulunduğu açıkça görülmektedir. Bir dostuna yazdığı mektupta hikâyenin nasıl meydana geldiğini şöyle anlatıyor: “Bir yolculukta şapkamı, bavulumu, eldivenlerimi, kısacası yanımda neyim var neyim yoksa hepsini kaybettim. Fouque, ‘Gölgeni kaybetmedin mi?’ diye sordu. Böyle bir şey olacak olsa ne olurdu diye düşündük. Sonra bir gün La Fontaine’in bir kitabını okuyorduk, burada kibar bir adamın bir toplantıda cebinden, oradakilerin istediği bir sürü eşya çıkardığı yazılıyordu. Ben de tatlı dille ‘istenecek olsa bu adam herhalde cebinden atla araba bile çıkaracak,’ dedim. İşte böylece ‘Schlemihl’ tastamam hazırdı. Kırlık bir yerde boş vaktim varken yazmaya başlayıverdim.”

Fakat buna rağmen, belki kendisi de farkına varmadan ve istemeden, etrafının ona karşı vatansızlığından dolayı aldığı tavırdan duyduğu teessürü, burada şairane bir şekilde dile getirmiş oldu. İnsanların boş bir şeye, bir gölgeye ne kadar ehemmiyet verdiklerini, bu yüzden insanı nasıl bedbaht ettiklerini gösterdi. Kitap derhal meşhur oldu, bütün Avrupa dillerine, daha sonra Çinceye bile tercüme edildi. Chamisso da, “Schlemihl” gibi, tesellisini tabii ilimlerde buldu. 1815 senesinde, Rus kontlarından Romanzof’un keşif heyetine girerek dünyayı dolaşmaya çıktı. Bütün Pasifik adalarını gezdi, oraların bitkilerini tetkik etti. Kalın bir cilt halindeki seyahat notları bugün bile merakla okunacak bir eserdir.

Nihayet Almanya’ya ve oradaki hayata ısındı, 1819 senesinde Berlin Üniversitesi ona doktorluk payesi verdi. Daha sonra ilim akademisi azalığına [üyeliğine] yükseldi, Berlin nebatat bahçesinde daimî bir vazife aldı.

Bu sırada Alman edebiyatının en güzel lirik eserlerinden olan şiirlerini yazdı. Halk masallarından aldığı mevzuları manzum hikâyeler şeklinde işledi; hele dünya seyahatinden edindiği intibalarla yarattığı ve ıssız bir adada senelerce kalan bir adamın halini anlatan “Salas y Gomez” adlı uzun şiir, kanaatimizce, bütün dünya edebiyatının incilerinden biridir. 1831’de toplu bir halde neşrettiği [yayınladığı] şiirleri üst üste basıldı; fakat müzmin bir bronşit sağlığını adamakıllı sarıyordu. Yedi sene bu dertle uğraştıktan sonra, pek sevdiği genç karısının ölümü onu büsbütün hırpaladı. Dört gözle ölümü beklemeye başladı ve karısından bir sene kadar sonra, 21 Ağustos 1837’de öldü.

Adelbert von CHAMISSO - Yazarın kitapları

Kapat